1959'da Van'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Adana'da yaptı. 1980 yılında Eskişehir Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünden mezun oldu. 1982 yılında Sakarya Atatürk Lisesi'nde öğretmenliğe başladı. Daha sonraki yıllarda sırasıyla Adapazarı Kazımpaşa Ortaokulunda, Adana Baraj Lisesinde Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Adana Seyhan Mehmet Kemal Tuncel Lisesine 1987 yılında kurucu müdür olarak atandı. 1992'nin sonuna kadar bu görevi 1993-1995 yıllarında İtalya’nın Trieste şehrinde Yabancı Diller Türkçe okutmanlığı görevini yürüttü. Dönüşte ÇEAŞ Anadolu Lisesinde Edebiyat öğretmenliği, şimdide Adana ilhan Atış Anadolu Lisesi'nde Edebiyat öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Nedir bu P.K. 546...
Alparslan Türkeş'in izniyle Necdet Özkaya tarafından kurulan Adana Kültür Derneği'nin posta kutusudur.
"Ey! PTT'nin en haysiyetli, en şahsiyetli, en karakterli ve en şerefli posta kutusu!" (Kitap tanıtımından)
Alparslan Türkeş, H. Nihal Atsız ve onlarca ülkücünün mektuplarını, özlemlerini, hatıralarını kucaklamış nasıl şerefli olmasın!
Sayın M. Hayati Özkaya anılarını kaleme almış, mektuplarını yayınlamış. 1970'li yılların siyasi ortamını, toplum yapısını gözler önüne sermiş.
Ülkücü şehit olan ağabeyi Yavuz Özkaya, kardeşinin şehit olduğu saldırıda bir gözünü kaybedip gazi olan Oğuz Özkaya ve o dönemde ki Adana'da yaşayan kutlu neslin hikâyesi...
Onlarca ülkücü şehidi okurken nasıl daralmaz insanın göğüs kafesi...
İhtilâl görmedik diye mi bu rehavet?
Zindanlarda çürümediği için mi çürük kalplerimiz?
Ne olduğunu söylemeye utanan bir nesil mi var?
Yoksa daha da vahimi ne olduğunu bilmeyen bir nesil mi?
Nerde bu 1970'lerin, 1980'lerin inanmış kutlu nesli? Nerdesiniz?
Bir zamanlar Atsız'ın dediği gibi ben haykırıyorum, sen de "Haykır"...
Gözlerden kaçan fakat fikirleri zamanın ötesinde olan o kadar çok mütefekkirimiz var ki... Belki de bu meyanda yüzlerce isim sayabiliriz. Fakat, "Ateşi Yeniden Yakmak" romanı vasıtası ile yad edeceğimiz büyük Türk mütefekkiri -ismi sıkça zikredilse de sadece hikayeci yönüne hapsedilen- Ömer Seyfettin'den başkası değildir.
M. Hayati
Ömer Seyfettin tarihin içinden diriliğini koruyan kelimelerin müellifi... Kelimeler sadece canlı değil dokunduğunu dirilten birer efsunlu edebiyat parçacığı adeta... Belki böyle bir keşif edebiyatımızı, kültürümüzü, tarihimizi, kısacası bizi biz yapan değerleri diriltecek. Ve kültürel ölümsüzlüğü milletimize nasip edecek. Bir millet değerlerini unutmuyorsa onları okuyup iyi idrak ediyorsa... Ölümsüzlüğü sağlayan kevser suyuna dokunmuş, şuurla dirilen benliğini ebediyen yaşatacak demektir. Çünkü fikirler yüzyıllar aşarak günümüze gelir. Fikirler öldüğü zaman millet ölür. Mehmet Hayati Özkaya bu kitabıyla ölümünde kadavra muamelesi görmüş, kevser suyuna batırılmış fikirleri kimi zaman kıymet görmemiş bir yazarı ihya etmiş. Yazarın ihyası ihya değil; edebi ölümsüzlüğü arayanların kapılarından geçecekleri cennetin kapısına dönüşmüş. Keşke her milli değerimize böylesine kıymet verilse, keşke bizi biz yapan fikri tekamülümüzü sağlayan her değerimize böylesine vefa borcunu ödeyebilsek...