Filistin’de Nablus yakınlarında bulunan Tûrkerm (Tûlkerm) köyünde doğdu. İlk öğrenimini ve hıfzını burada tamamladı. İlim tahsili için önce Kudüs’e gitti, ardından Mısır’a geçerek Ezher’e girdi. Kudüs’te Muhammed b. Ahmed el-Merdâvî ve Kadı Yahyâ b. Mûsâ b. Ahmed el-Haccâvî’den fıkıh, Kahire’de Muhammed Hicâzî b. Muhammed b. Abdullah el-Vâiz el-Ekrâvî el-Kalkaşendî, Şehâbeddin Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Guneymî ve diğer birçok âlimden hadis, tefsir, fıkıh okuyarak icâzet aldı. Öğretim faaliyetine Kur’an ve tefsir dersleri verdiği Ezher Camii’nde başladıktan sonra İbn Tolun Camii’nde Hanbelî fıkhı okuttu ve Sultan Hasan Camii meşihatına tayin edildi. Son görevi sebebiyle halefi, tefsir ve Arap dili âlimi Burhâneddin İbrâhim b. Muhammed b. Îsâ el-Meymûnî eş-Şâfiî ile aralarında gerginlik yaşandığından Meymûnî görevine iade edildi. en-Nâdiretü’l-ġarîbe ve’l-vâḳıʿatü’l-ʿacîbe adlı risâlesini bu olay hakkında kaleme aldığı, Meymûnî’nin de Mer‘î hakkında risâle yazdığı söylenir.
Bundan sonra ömrünü fetva vermekle, ayrıca öğretim ve telifle geçiren Mer‘î b. Yûsuf’un eserleri daha kendisi hayatta iken uzak beldelere yayıldı. Eğitimde ön planda olmasına rağmen kaynaklarda öğrencilerinden açıkça söz edilmez; ancak biyografi kitaplarından yeğeni Ebü’l-Abbas Ahmed b. Yahyâ b. Yûsuf b. Ebû Bekir ile Mısır Kadısı Muhammed b. Mûsâ b. Muhammed el-Cemmâzî el-Mâlikî ve Dımaşk Hanbelî müftüsü Abdülbâkī b. Abdülkādir’in ona talebelik yaptığı anlaşılmaktadır.
Mer‘î b. Yûsuf koyu bir Hanbelî taraftarı olup fıkhî nakillere, hadisin inceliklerine vâkıftı ve başka ilimlere dair geniş bilgi sahibiydi. Ayrıca çok verimli bir müellif ve ictihadî bakış açısı olan bir fakihti. Selef akîdesini ve usulünü benimser, bilhassa eserlerinden etkilendiği Takıyyüddin İbn Teymiyye’ye aşırı sevgi beslerdi. Bazı şiirleri ve hikmetli sözlerine Nefḥatü’r-reyḥâne’de yer verilmiştir (bk. bibl.). Rebîülevvel 1033’te (Ocak 1624) Kahire’de vefat etti.
Tam adı:
Zeynüddîn Mer‘î b. Yûsuf b. Ebî Bekr b. Ahmed b. Ebî Bekr el-Kermî
Tam bir edep ve nezaket, üst seviyede bir mükemmellik ve nezafet sergilemişlerdir. Küçüğü de büyüğü de elinden kitabı, mushafı düşmeden daima okuyup incelemiştir. Yahut da ilimle meşgul olmuş, meseleler üzerinde görüş alış verişinde bulunmuştur.
2. Osman’ın hükümranlığı sırasında yazılmış olan bu güzel kitap geçmiş İslam Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında çeşitli konu başlıkları üzerinden bir kıyaslamaya giderek aralarında meziyet, üstünlük ve fazilet bakımı açısından bir neticeye varıyor. Osmanlı Devlet idaresinde hiç bir zaman Padişahların zorla yönetimden el çektirilmelerinin olmayışı, devleti idare eden Osm.Hanedanının ilim sahibi alim ve fazıl zatlara karşı göstermiş oldukları hürmet ve rağbet, kendilerine tabi olan halkın kendilerine olan büyük sevgisi ve bununla birlikte Osmanlı Hanedanının her zaman hak, hukuk ve adaletten ayrılmamaları toplumun her sınıfını eşit seviyede görmeleri, yaşamlarında hiçbir edepsizlik ve ahlaksızlığın olmayışı, ilme ve öğrenime düşkünlükleri yapmış oldukları büyük ve kendisinden önce hiçbir İslam Devletine nasip olmayan önemli fetihler ile bu hanedanın geçmiş diğer İslam Devletlerine nazaran fazilet bakımından üstün olduğu sonucunu çıkarıyor. Emeviler’den, Abbasiler’den, Mısır ve diğer bölgelerde kurulmuş olan devletlerin yöneticilerinin yukarıda bahsedilen konularda kritiği yapılırken çeşitli örneklerde müellif tarafından okuyucuya sunuluyor.
Gayet güzel, içeriği bakımından keyif veren değerli bir kitap.