Hindistanlı Edebiyatçı ve tarihçi olan Muhammed Şibli Nu'mani, 1857 yılında A'zamgarh şehrine yaklaşık 13 km. uzaklıkta bulunan bir köyde doğmuştur. Babası Şeyh Habibullah varlıklı bir avukat idi. Şibli babasının evinde, meşhur alim Çirayiyakut'lu Muhammed Faruk'un nezaretinde İslami ilimleri öğrendikten sonra, Rampur'da Mevlevi İrşad Hüseyin'in yanında fıkıh araştırmalarını daha ileriye götürdü. 1872'de Lahor'a giderek burada büyük bir Arapça uzmanı olan Prof. Feyz el-Hasan'ın yanında kendisini Arap Edebiyatına vakfetti. Lahor'dan dönüşünde Sabarapur'lu Mevlevi Ahmed Ali'nin yanında hadis ilmi tahsil etti ve sonra Deoband'a döndü. 1880'de avukatlık imtihanına girerek bir süre Azamgarh ve Basti'de avukatlık yaptı. Kısa bir süre Azamgarh idari bölgesinde katiplik ve Eminlik görevi yaptıktan sonra ticaretle meşgul oldu. Ancak bu işlerin hiçbiri onun ideallerine uymuyordu. Şibli, eğitimine devam etmekte olan kardeşinin yanında Aligarh'ta bulunduğu sırada Sir Seyyid Ahmed'e takdim edildi, o da kendisine Collegiate School'da bir hocalık verdi ve az zaman sonra onu Arapça ve Farsça profesörü tayin etti (1 şubat 1882). Sir Seyyid ile kurduğu bu temasın genç adamın edebi faaliyeti üzerinde çok önemli etkisi oldu ve hayatının geçmiş yıllarında toplamış olduğu bilgi hazinesini faydalı kılmayı öğrendi. 1892'de edebi ve kültürel durumu incelemek için bir seyahata çıktı ve İstanbul, Beyrut, Kudüs, Kahire ve diğer bazı şehirleri ziyaret etti. 1896'da Haydarabad Nizamından bir tahsisat aldı ve 1898'de profesörlükten istifa etti. Haydarabad'da Ulum-u Fünun kısmının müdürü (Nisan 1901), sonra da Lahnau'da Nedvetü'l-Ulema'nın Darü'l-Ulum'unun katibi (1805-1913) oldu, daha sonra bir süre için Encümen-i Terakki-i Urdu'nun katibi oldu. 1914'te vefat etti. Vefatından hemen sonra talebesi A'zamgarh'ta onun hatırasına bir kütüphane ve bir yayınevi ile donatılmış Darü'l-Musannifin'i kurdular. Bu kurum aylık olarak Maarif adlı bir dergi çıkardı.
Tam adı:
Allame Şibli Numani
Ünvan:
Hindistanlı Yazar, Avukat, Tarihçi, Gezgin ve Filozof
Hz. Peygamber'in (sav) huzurunda konuşmak isteyenlere söz hakkı şan, şeref, soy, makam ve zenginliklere göre değil; sahip oldukları ilme ve güzel ahlaka göre verilirdi.