Michael J. Behe

Michael J. BeheDarwin'in Kara Kutusu yazarı
Yazar
5.8/10
6 Kişi
28
Okunma
6
Beğeni
1.980
Görüntülenme
Dünyadaki tüm bilim adamları arasında bir anket yapılsaydı büyük bir çoğunluk Darwinizm’in doğru olduğuna inandığını söyleyecekti. Ancak bilim adamları da herkes gibi görüşlerini büyük oranda diğer insanların sözlerine dayandırırlar. Darwinizm’i kabul edenlerin hepsi olmasa da çoğu otoriteleri esas alır. Ne yazık ki eleştirilerin çoğu, yaratılışçılara koz vermemek için yok sayılmıştır. Doğal seleksiyona yönelik sert bilimsel eleştiriler, bilimi koruma adına göz ardı edilmiştir.
Mutasyon hakkında çok şey bilinse de konu evrimle ilgili olunca hala bir “kara kutu” olmayı sürdürmektedir. Evrimde yeni biyokimya­sal fonksiyonların ortaya çıkması çok nadir olmaktadır ve kökenleri neredeyse hiç bilinmemektedir.
Endler, J. A. And McLellan, T. (1988) “The Process of Evolution: Toward a Newer Synthesis”, AnnualRevieu' ofEcologyandSystematics, 19,397.
Reklam
Darwin’e karşı çıkan kişilerden St. George Mivart, 1871 ’de teoriye yönelik eleştirilerinin bir listesini çıkardı. Listedekilerin çoğu şaşırtıcı şekilde modern eleştirilere benziyordu: "Darwinizm’e yönelik eleştiriler şöyle özetlenebilir: “Doğal seleksiyon” yararlı yapıların başlangıç evrelerini açıklamakta yetersizdir. Farklı kökenlerin birbirine çok yakın yapılarının aynı anda var olma­ sıyla uyumlu değildir. Spesifik farklılıkların açmazı olarak değil de aniden ortaya çıktığını düşünmek için haklı gerekçeler vardır. Türlerin kendi değişkenlikleri için çok farklı, ancak kesin sınırlan olduğu görü­ şü hâlâ akla uygundur. Var olması beklenen bazı geçiş türlerine ait fosiller ortada yoktur... Organik formlarda “Doğal seleksiyon” tara­ fından aydınlatılmamış çok sayıda önemli fenomen vardır."
Matematikçiler yıllar boyunca Darwinizm’in iddialarının ihtimal dışı olduğundan yakınmışlardır. Bilgi teorisyeni Hubert Yockey, ya­şamın başlaması için gereken bilginin tesadüf eseri gelişemeyeceğini iddia etmiştir. Ona göre yaşam da madde ya da enerji gibi verili bir şeydir.
AIDS gibi hastalıklara neden olan virüsler insanın bağışıklık sisteminden korunabilmek için kabuk değiştirebilmektedirler. Hastalıklara neden olan bakteriler, antibiyotiklere karşı korunabilmek için şartlara göre şekil değiştirmektedirler.
Santa Fe Institute’den Stuart Kauffman “karmaşıklık teorisinin” önde gelen savunuculanndandır. Bu teori genel hatlarıyla canlı sistem­lerin pek çok özelliğinin doğal seleksiyon ile değil de, kendi kendini düzenlemenin — kompleks sistemlerin belirli kalıplara göre kendilerini düzenleme eğilimi — sonucu olduğunu ileri sürmektedir. Karmaşıklık teorisi çok az takipçi edinirken eleştirenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Kauffman’ın mezuniyet çalışması sırasında ona gö­ zetmenlik yapan John Maynard Smith, teoriyi fazla matematikçi olma­sı ve gerçek hayat kimyasıyla ilişkisizliği yüzünden eleştirmiştir. Bu eleştiri değerli olsa da Kauffman’ın tanımladığı probleme (karmaşık sistemlerin kökeni) Smith’in getirdiği bir çözüm yoktu.
Reklam
Chicago Üniversitesi Ekoloji ve Evrim bölümünden Jerry Coyne, beklenmeyen bir hükme varmaktadır: "Neo-Darwinizm görüşünün doğruluğu , hakkında çok fazla delil olmadığı kanısına — beklenmedik şekilde — vardık. Zira onun teorik alt yapısı ve destekleyen deneysel kanıtlan çok zayıftır."
Mikroskobun verdiği sınırlı hücre görüntüle­rinden yola çıkan Haeckel hücrenin “karbonun albümin kombinasyo­nundan oluşan bir yumru” olduğuna inanıyordu. Ona göre, hücre bir parça mikroskobik jelâtinimsi maddeden çok farklı değildi. Dolayısıyla Haeckel’e göre hücre iç organları olmayan basit bir organizmaydı ve cansız maddelerden kolaylıkla üretilebilirdi.
Kamuoyunu ikna etmenin anahtarı, hücreleri “basit” olarak tasvir etmekti.
Çalışmakta olan bir kara kutunun iç yapısının basit olduğunu dü­şünmek, insan zihninin bir özelliği gibi görünmektedir.
Reklam
Hepimiz biliriz; Darwin'in teorisi ortaya atıldığı tarihten itibaren sürekli eleştirilmiştir ve bu eleştiriler yalnızca dini nedenlerden kaynaklanmamaktadır. 1871 yılında Darwin muhaliflerinden biri, St. George Mivart, teoriye karşı olma nedenlerini bir liste halinde sundu, bunlardan bir çoğu şaşırtıcı şekilde modern eleştirmenlerin ortaya attığı sorunlarla oldukça benzerdi. Darwinizm karşıtı olarak ortaya atılan görüşler aşağıdaki şekilde özetlenebilir: "Doğal Seleksiyon" faydalı yapıların gelişimini açıklayamaz. Aynı şekilde farklı türlerin birbirlerine oldukça benzer üyelerinin varlık nedenlerini de belirleyemez. Ayrıca, belirli farklılıkların, aşamalar yerine birdenbire oluşmuş olabileceklerine dair uygun bir zemin vardır. Türlerin, birbirinden farklı özellikleri olmasına rağmen kendi içlerinde sınırlı değişim imkanları olduğu da doğrudur. Var olması umulan pek çok ara geçiş formuna ait fosil ortada yoktur... Ayrıca yapılarda gözlenen ve doğal seleksiyon'un açıklayamadığı birçok fenomen mevcuttur.
Doğa kanunları maddeyi organize edebilir. Örneğin su akışı, nehrin bir kısmını kapamaya yetecek kadar toprağı yığdığında, nehrin yönünü değiştirmeye zorlar. Buna benzer gelişmeleri ise diğer doğa olaylarında ve biyolojik sistemlerde de görebiliriz. Fakat tüm gözlemlerimiz, bunların mutasyonların eseri olamayacağını ortaya koyar. Mutasyon veya seleksiyon, eksiltilemez karmaşıklığı açıklayabilecek doğrudan veya dolaylı bir açıklama getiremez. Aynı zamanda AMP moleküllerinin oluşmasında aşamalı bir evrim yaşandığını iddia etmek, kimya biliminin buluşlarına da ters düşmektedir. Ortak yaşam ve karmaşıklık teorisi gibi evrime alternatif olarak gösterilen teoriler de akıllı açıklamalar getiremezler. Bu nedenle ortaya atılan bu teoriler hiçbir şekilde biyokimyasal sistemlerin tekniğini açıklayamaz. Eğer doğa kanunları biyolojik sistemleri açıklayamıyorsa, o zaman insanların yaptığı sistemler için de bir yol gösteremez. Darwin'in öne sürdüğü evrim teorisinin eksiltilemez karmaşıklığın mükemmelliğine mantıksal bir çözüm önermesi mümkün değildir. Söz konusu yapılar daha karmaşık oldukça ve bağımsız fonksiyonları arttıkça evrimin çıkmazı da artmaktadır.
Sayfa 205Kitabı okudu
20. yüzyılın ilk yarısında, biyolojinin pek çok dalı genellikle birbiriyle iletişim içinde değildi. Bunun sonucunda genetik, sistematik, paleontoloji, karşılaştırmalı anatomi, embriyoloji ve diğer alanlar evri­min anlamı hakkında kendi fikirlerini geliştirdiler. Kaçınılmaz olarak evrim teorisi farklı disiplinler için farklı anlamlar taşımaya başladı. Darwin’in evrim teorisi ile ilgili tutarlı bir görüş kalmamıştı. Ancak yüzyılın ortalarında söz konusu alanlarda lider konumunda olan bilim adamları görüşlerini Darwin ilkelerine dayalı bir evrim teorisi altında birleştirmek için disiplinler arası bir dizi toplantı tertiplediler. Sonuç “evrim sentezi” adını alırken, ortaya atılan teoriye de “Neo-Darwinizm” adı verildi. Neo-Darwinizm modern evrim teorisi düşün­cesinin temelini oluşturmaktadır. Ancak bir bilim dalı, o zamanlar henüz ortaya çıkmamış olması gibi haklı bir sebepten dolayı, toplantıya çağrılmamıştı. Modern biyo­kimyanın başlangıcı Neo-Darwinizm’in resmen ilan edilmesinden kısa bir süre sonrasına rastlar. Buna göre nasıl ki mikroskobik yaşamın karmaşık olduğunun keşfinden sonra biyoloji biliminin yeniden yo­rumlanması, gerektiyse Neo-Darwinizm de biyokimya alanında yaşanan gelişmelerin ışığında yeniden düşünülmelidir. Evrim sentezinde yer alan bilimsel disiplinlerin hiç birisi moleküler değildir. Darwin’in evrim teorisi doğru olsa bile yaşamın moleküler yapısını hesaba katmak durumundadır.
Görmeyi sağlayan moleküller
Fosil kayıtları bize 11-Cis-retinalin rodopsin, transdusin ve fosfodiesteraz ile etkileşiminin adım adım gerçekleşip gerçekleşmediği hakkında bilgi vermez.
Kendrew’in protein ve Watson ile Crick’in DNA üzerinde yaptığı x-ışını çalışmalarını sonucunda, biyokimyacılar ilk kez üzerinde çalış­tıkları moleküllerin neye benzediğini öğrenmiş oldular. Bu tarih daha sonra çok hızlı bir tempoda ilerleyen modern biyokimyanın başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Resim