“Şekiller küpler gibi eğimli, kavisli, bombeliydi; gizli damarlarla dolu mercanlar gibi havada asılı duruyordu; her şeyde bir kadınsılık vardı. O amda, gökyüzü isminin eril olamayacağını kesin olarak anladı. İlk havacıların erkek olduğuna inanamadı. Yakından bakınca gökyüzünün doğal kıvrımlarıyla, patlayıcı kadınsılığı fark ediliyordu. Bu sığınak, bulutlardan oluşan ilk medeniyetlerin anaerkil olduğunu kanıtlarcasına, bir yuva, bir bağır gibi inşa edilmişti.”
Yüreği, bahçesindeki asmayı andırıyordu; yirmi dört yıl önce, doğduğu gün dikilmişti ama artık hüzünlü rengi, itici kokusuyla neredeyse yapraksız haldeydi; özsuyu üzüm vermeye yetmiyordu.