Rengi, inançları, varlığı, dili ve dîni bizden farklı olanları da kendimiz gibi insan olarak görmeyi öğrendiğimiz zaman ne din ne politika ne de gelişmişlik ve geri kalmışlık yüzünden insanların birbirleri ile didişmelerine neden kalmayacaktır...
Öğretimin her aşamasında yeni kuşağın kafasını, kendimizce önemli sayılan bilgilerle tıka basa doldurma çabası sürdükçe, kurumların bilgi istifçiliği tutkusundan kurtulup, üreticiliğe geçmesi beklenemez. Bu nedenle ilkokul programından başlayarak, genç kuşağı ilgi duyup önemsedikleri bilgi ve becerileri araştıracakları kaynaklara götürecek, ilk eve yöntemler benimsenerek, hazır-lop bilgi yerine sorunları algılamak, çözüm yollarını araştırıp, seçme becerilerini geliştirip, pekiştirecek bir tutum önerilmeliydi.
İnsanları canavarlaşmaya iten en büyük kaynak, çevrelerinde kolayca sömürüp kullanabilecekleri, kendilerinden güçsüz varlıkların bulunuşudur. İnsanı, insan gibi davranmaya zorlamak için de, dilediği zaman her zayıfın bileğini bükemeyeceğine inandırmaktır. Bu nedenle zayıf ve sakat olanları eğiterek güçlendirmek, sağlam olanlarında uygarlaşmasını kolaylaştıracaktır.
İktidar tahtına bir kez oturan politikacıyı, kısa sürede kendi dışında Doğru ve iyiyi bilen olmadığına inandıran ne acaba? Toplumun özellikle geçim ve çıkarlarını iktidara bağlamış olanların aralıksız onları Tanrılaştırma ve insanüstü yaratıklar gibi görme ve gösterme çabalarının da başlarını döndürmekte rolü mutlaka vardır. İnsanoğlu ne kadar Güçlü ve yetenekli olursa olsun zaaf ve kusurları da olan bir yaratıktır.