Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Muharrem Coşkun

Muharrem CoşkunKod Adı : İrtica 906 yazarı
Yazar
7.3/10
7 Kişi
20
Okunma
1
Beğeni
1.849
Görüntülenme

Muharrem Coşkun Sözleri ve Alıntıları

Muharrem Coşkun sözleri ve alıntılarını, Muharrem Coşkun kitap alıntılarını, Muharrem Coşkun en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nasrullah Kürsüsünde Mehmet Âkif
“Ey cemaati müslimin, milletler yalnız topla, tüfekle, zırhla, ordularla, tayyarelerle yıkılmıyor, yıkılamaz. Milletler ancak aralarındaki rabıta birliği çözülerek herkes başının derdine, kendi hevasına düştüğü zaman yıkılır. Atalarımızın, “Kale içinden alınır” sözü kadar büyük söz söylenmemiştir.”
Sayfa 23
Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince, Günler şu heyulayı da er geç silecektir. Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma, Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir?
Sayfa 45
Reklam
Mehmed Akif Ersoy İstiklâl Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmemiş ve İstiklâl Marşı' nın bu milletin eseri olduğunu beyan etmişti.
Gazeteler telefonla verilen emirlerin dışına çıkamazlardı. Tek kelime ile, halk nefes alamıyordu. Havasızlıktan ve hürriyetsizlikten boğuluyordu...
Sayfa 31
Sebilürreşad Dergisi
...Takriri Sükun yasası ile kapatılmış, kadim dostu Eşref Edip ise Şark İstiklal Mahkemesinde hem de “vatana ihanet” suçlamasıyla yargılanmaktadır. 22 Ocak 1925 tarihli Sebilürreşad’da yayımlanan ‘Vahdet’ ise Mehmet Akif’in Mısır’a gitmeden ve gazete kapatılmadan yayımlanan son eseri olacaktır.
Sayfa 31
Yazdığı eser olan Safahatı oluşturan bölümler 1928’de yapılan harf devriminden itibaren 1943 yılına kadar bir daha bu ülkede basılamayacaktı. Safahat’ın son bölümü Gölgeler ise 1933’te Kahire’de basılacak ancak Arap harfleriyle yazılmış olması ve irticai yayın kapsamında değerlendirilmesi sonucu Türkiye’ye sokulmayacaktı. Safahat Latin harfleriyle ancak 1943 yılında Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul eliyle hazırlandıktan sonra İnkılap Kitabevi tarafından basılabilecekti.
Sayfa 46
Reklam
1930ʻlu yıllardan sonra, özellikle "Irticayı teşvik" gerekçesiyle toplatılarak imha edilen eserlerin sayısında artış yaşandığı dikkatlerden kaçmavacaktır. 1923- 1938 yılları arasında sadece Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanan 144 yayından 125'nin coğunu da inkılaplara muhaletet. Takrir- Sükun Kanunu'na Muhalefet, Din Propagandası yapan yayınlar ve Mustafa Kemal'in şahsına karşı yapılan yayın- lar oluşturacaktı. Tabii, Bakanlar Kurulu karaı olmadan toplatılan eser sayısı, bu rakamın hayli üstünde olacaktı. İleride belgeler arasında da yer alacağı gibi; bundan İstiklal Şairi'nin eserleri de nasibini alacak, Akif yurda döndükten sonra da, Safahat için 1936 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından 'İmha edilmesi' emri dahi çıkarılacaktı: "1- Şair Mehmet Akife ait Safahat kitabının Matbuat kanununun 51'nci maddesine dayanılarak müsaderesi (El konulması) ile on tanesinin Vekålete yollanması, diğerlerini usulen imhası ve sonunun bildirilmesi rica. 2- Em.U.Ş.I. (9847) sayılıdır." (31.08.1936 tarihli belge).
Türkçe Ezan, ilk kez Hafız Rıfat tarafından Fatih Camii minaresinden seslendirilmişti. Bu aynı zamanda 18 yıl kesintisiz olarak ülkenin her köşesinde zorla okutulacak ilk Türkçe ezan oluyordu. Hafız Rifat'ın başı açık, kravatlı bir şekilde minareden Türkçe Ezan'ı okurken, elindeki kağıda bakması, yeni ezanı ezberleyemediğinin de kanıtı gibiydi.
29 Ocak 1932’de bir Ramazan ayında uygulamaya sokulan dinde reform girişimlerinin parçası olan Türkçe ezan ilk kez Hafız Rıfat tarafından Fatih Camii minaresinden seslendirilmişti. Bu aynı zamanda 18 yıl kesintisiz olarak ülkenin her köşesinde zorla okutulacak ilk Türkçe ezan oluyordu... Program çerçevesinde ilk Türkçe Kuran için Yerebatan Camii (22 Ocak 1932) ilk Türkçe ezan için Fatih Camii ( 29 Ocak 1932) ilk Türkçe Tekbir için Ayasofya Camii (4 Şubat 1932) ve ilk Türkçe Hutbe için de Süleymaniye Camii ( 5 Şubat 1932) seçilmişti...
Sayfa 38
Türkiye Cumhuriyeti, Mehmed Akif'in hem gazetesini kapatmış, hem kadim dostunu idamla yargılamış, hem de kendi peşine hafiyeler takarak izlemeye almıştı.. Çare olarak ülkeyi terk etmiş, ancak Mısır'a hicret ettikten sonra da takibattan kurtulamamıştı. Şeflik Rejimi, O'nun izin sürmüş, O'nunla ilgili istihbarat yazışmalarını, takip raporlarını 'Irtica 906' kodlu dosyada biriktirmişti. Yani Akif, yeni rejime göre artık bir 'kahraman' değil 'mürteci' ve sakıncalıydı. Yad ellerde hastalanan, yoksullukla kıvranan Milli Şairinin sıkıntılarını çözmek için adım atmak bir yana, O'na yardım edenlere bile iyi gözle bakılmamıştı. Bunun farkında olmalı ki Milli Şair, Türkiye'deki dostlarına gönderdiği fotoğraflarının ardına yazdığı mısralarla unutulma ihtimaline işaret edecektir: "Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince / Günler şu heyûlayı da er geç silecektir / Rahmetle antlmak, ebediyet budur amma / Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?" Mehmed Akif'le ilgili takibat 11 yıl hasret kaldığı vatanına döndükten sonra daha da artmış, hasta yatağında bile görüşmeleri izlemeye alınmıştı. Dahası, Mısır'da yazdığı Gölgeler kitabının ülkeye sokulması engellenmiş, Safahat hakkında ise toplatılarak imha etme kararı verilmişti. Bu durum öldükten sonra da devam etmiş, O'nu anmak için yapılan küçük katılımlı programlar dahi soruşturma konusu olmuştu. Milli Şair, milletine armağan ettiği İstiklâl Marşı'nda, asla kabul edemeyeceğini belirttiği Vatanında Cüda' durumuna getirilmişti.
Reklam
“Viranelerin yasçıcı baykuşlara döndüm, Gördüm de hazanında bu cennet gibi yurdu! Gül devrini bilseydim onun, bülbül oturdum; Ya Rab, beni evvel getireydin ne olurdu?..”
Dürrizade Abdullah Efendinin Milli Mücadelecilere Kâfir fetvası
Mehmed Akif’in Anadolu yolculuğu ise 10 Nisan 1920 tarihinde başlamıştı. Mehmed Akif’in Ankara yollarına revan olduğu gün, aynı zamanda Damat Ferit Hükümeti’nin, Milli Mücadele aleyhine fetva çıkarttığı gün olarak da kayıtlara geçecekti. İşin ilginci, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının geniş yetkilerle Ankara’ya gitmesine vize veren kararnamede de, İstanbul Hükümeti Başbakanı Damat Ferit’in imzası vardı. Mehmed Akif o gün yola çıkmadan önce dostu Eşref Edib’e, “Ben yarın sabah yola çıkıyorum, sen de idarehanedeki işleri derle topla. Sebilürreşad’ın klişesini al arkamdan gel. Meşihattakilerle de temas et. Harekat-ı Milliye aleyhine bir halt etmesinler” demişti. Ancak Mehmed Akif’in ‘Halt etmesinler’ dediği olay ne yazık ki o gün gerçekleşecekti. Milli Mücadele aleyhine hazırlatılan fetva İngilizlerin baskısıyla önce Şeyhülislam Haydarizade’ye götürülecek, ancak o istifa yolunu seçince, bu makama getirilen Dürrizade Efendi fetvayı imzalamak zorunda kalacaktı.
- Şapka ve Türkçe ezan hakkında bir çok kimseler şair Akifden reyini (görüşünü) sormuş o da; "Şapka giymek, doğrudan doğruya Avrupalıya benzemek maksadı ile yapıldığı gibi temamen küfürdür. Türkçe ezan ise katiyen mekruhdur. Namaz caiz değildir. Lâtin hurufatı (harfleri) ise ,İlhan Kur'anı kerimi tağyir eylediği cihetle şeran (dinen) mekruhdur. Aynı zamanda Türk müslümanla Arap Müslümanı bir birinden ayıran bu üç bedeatı seyie (kötü bidat) menkülvech (gerekçesiyle) haram, mezmum (sakıncalı) ve mekruhtur" cevabını vermiştir.
Cezîre komutanı Nihad Paşanın tebrik telgrafi
Sebilürreşad’ın 464. nüshasını isteyenlerden biri de El Cezire Komutanı Nihad Paşa’ydı. Nihad Paşa, Mehmed Akif’e şu telgrafı gönderecekti; “Kastamonu’da Nasrulllah Camii Şerifi’nde irad edilen konuşmayı içeren mecmuanızın ancak bir nüshası elde edilebilmiştir. Diyarbekir Büyük Camii’nde Cuma Namazından sonra okunarak, hazır bulunan bütün
Dahası peşine hafiyeler takılıp adım adım izlettirilmeye başlanmıştır bile. O artık Ankara'nın vitrinine uymamakta, düşünceleri, sakıncalı görülmektedir. Nitekim yıllar sonra, Pendik Bakteriyolojihanesi Müdürü Şefik Kolaylı, (Neyzen Tevfik'in kardeşi) Ankara Halkevi salonunda verdiği bir konferans- ta, Mehmed Akif'in Mısır'a gidiş sebebini anlatırken şu ifşaatta bulunmuştu: "Bir Cumartesi günü idi, yanında Prof. Fazlı Yegül de vardı. Yarın Mısır'a gideceğini ve arz-i veda'a geldiğini söyledi. Çocuklarının tahsil ve terbiye çağı olduğunu, şimdi Misır'a gitmekle çocuklarının tahsillerinin sekteye uğraması muhtemel bulunduğunu ileri sürerek, kararından vazgeçmesinde israr ettik. Akif büyük bir hüzün ve teessiir içinde dedi ki: "Arkamda polis hafiyeleri gezdiriyorlar. Ben vatanını satmış ve mem- lekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum ve işte bundan dolayı gidiyorum.." (Fahri Kutluay, 'Aydınlatılan Iki Mühim Sır', Sebilürreşad, IV/99, s.375-376)
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.