İnsan ne kadar yalnızlığa alışık olursa olsun, ne kadar yalnızlığıyla barışık olursa olsun, bir yerde açık veriyor, arada bir derin bir kuyunun dibine düşüveriyor.
Okumak da bir beceri gerektirir, çok okumak değil iyi okumayı öğrenmek gerekir, her metnin kendi dengesi, kendi ritmi, kendi gevezelikleri, suskunlukları vardır.
İnsan, nedense sevdiğini birçok açıdan kendi başına icat ettiğini unutuyor; onu abarttığını, yücelttiğini, aslıyla birçok bağı koparttığını unutuyor. Gerçek aşkı böyle kaçırabilirken, sahte aşkı böyle dönüştürüyor gerçeğe.
Kalıpların kimliklere ağır bastığını öğrenecek kadar yaşadım, kalıpların kimliklere yer bırakmadığını bilecek kadar, insanların değişemediğini anlayacak kadar yaşadım.