Genel olarak bilmenin ne olduğu ve elde edilen bilginin gerçeği tam olarak kavrayıp kavrayamayacağı tartışmaları düşünce tarihinin en önemli sorunsalı olmuş, olmaya da devam edecektir
Felsefede 'İdea' olarak kavramsallaştırılan hakikatlerdir. Bir benzetme yaparsak onlar ufuk çizgisi gibidirler; hep görünür, ona doğru gidilir ancak hiçbir zaman erişilemez.
Toplumsal yaşamda olan-biten her şeyin merkezinde beklenti, ilgi, tutku, çıkar, egemenlik hırsı vb. dürtüler vardır. Tarihi anlamak onu yapanı, yani insanı anlamakla mümkündür. Bireylerin, giderek halkların kaderleri bir çekim merkezi olan özgürlüğe doğru akarlar. Özgürlük, adalet, iyilik, güzellik vb. son noktasına kadar geliştirilip bitirilmiş bir şey değil, tersine sonsuza akan, geldiği her sınırda orda durmayıp daha ileriye gidecek itkiyi de kendi içinden üreten tinsel güçtür. Bunun kökeninde istencin sonsuzluğu yatar.
Sanatta, dinde, politikada, askeri alanda tarihi dönüştüren kişilikler, bulundukları koşullarda tarihin zorunlu yönelimi olan özgürlüğe kapı aralamış ve eylemleri daha sonra yapılacak olanlara zemin olmuş insanlardır.
Tarihsel kişilikleri de onları var eden koşullardan görebiliriz. Onlar tarihi yapan önder insanlardır; ancak eylemlerini ve ideallerini özgürlük ve adalet ilkesine bağladıkça bunu gerçekleştirebilirler.