Havanın soğukluğundan değil yüreğinin soğukluğundandı kara kışların varlığı. Bahar ne zaman gelirdi kalbinde çiçekler açar mıydı? Ilık rüzgarlar eser miydi bir gün gönlünde? Bilinmez...
Çok uzaktılar ama o kadar mesafeden de sevilebiliyormuş insan, özlemek de bazen kalbe iyi geliyormuş, yürekler birbirine uzak olsa da içindeki sevda yangını hiç azalmıyormuş.
İşimle evim arasında geçen hayatımı eşim, oğlum ve komşularım
renklendiriyordu. Komşularımı çok iyi tanımasam da en
iyi tanıdığım Selahattin Bey’in dostluğu bana yetiyordu. Evimin
karşısında olduğu için onu her gün görebiliyordum. Bazen üç beş
dakikalık muhabbetimizin tadına doyum olmuyordu. Dostuna
sıkıntıları unutturup kısa da olsa mutlu olmasını sağlayan bir
kişilikti o. Haftada bir de olsa uzun uzun sohbet etme fırsatı yakalıyorduk.
Eğlenceli bir arkadaş olmasına rağmen bazı gizemli
yönleri vardı. Merak etmiyor değildim ama sorgulamaktan da
çekiniyordum. O hep takım elbise giyerdi. Birkaç kez “Neden
sürekli böyle giyiniyorsun? Sıcak havada dahi ceketle geziyorsun!
Bir sebebi var mı?” diye sordum fakat cevap alamadığım
gibi üstelik konuyu hemen değiştirmişti. Birkaç kez de belinde
bir silah olduğunu fark ettim. Arkadaşımın hem karanlık tarafı
var hem de aydınlık… Kısacası Selahattin Bey oldukça gizemli
bir insandı.....
..................
Köyün yağız delikanlısı, kendini çok şanslı hissediyordu, peri kızı gibi birini ona layık gördükleri için. Seçme hakkı tanınmadı ama ailesi onun adına en iyi seçimi yaptı ve şaşalı bir düğünle, genç yaşına rağmen ailesinin reisi, eşinin beyi, yuvasının bekçisi oldu. Eşine gün geçtikçe alıştı, onu sevdi, kendi seçimi olmasa da seçilebileceklerin en iyisi olduğuna kanaat getirdi sonunda. O eşine "meleğim" derdi, eşi de ona "paşam" ...
Kısa sürede birbirlerine karşı sevgi ve saygıları köyde örnek gösterilmeye başladı. Evlenmeyi düşünenler için örnek çift olmuşlardı kısa süre içerisinde. Onların birbirlerine bakışları, sevdalık halleri, iltifatları hayranlık uyandırıyordu.