ོ
Bir gün yolda bir âmâ adam durmuş, ağzını açmış, "Allah, Allah.." demedeydi.. "Allah, Allah.." diyordu da, gönülden yürekten değil, sadece diliyle..
Zamanın büyüğü ve Hakk âşıklarının serveri Şeyh Nûrî Hazretleri, o âmâ adamdan Allah adını duyunca sabredemedi, kanatlı kuş gibi yanına uçtu ve dedi ki:
"A adam!.. Sen onu ne bilirsin?.. Biliyorsan neden hayattasın ya?.."
Bu sözden sonra öyle bir kendinden geçti ki, akıl dağı sanki yerinden oynadı.. O coşkunluk, mest hâliyle çölün yolunu tuttu.. Yolda bir kamışlık vardı.. Ve aziz cânı ten kafesinden uçup gitti.. Onu ölmüş, her yanı kanlara gark olmuş buldular.. Hâkk âşığının göğsünden akan kan, her kamışın üstüne Allah ismini yazmıştı.. İşte erlerin iştiyâkı.. O büyük Velî ömrünce mest olarak gezdi.. Çok kere de:
"Ey Rabbim, ey Rabbim!..
Ben sana âşıkım demezem!..
Âşık adam cân taşımaz!.."
Bütün bunlar yüce ve yüksek hâllerdir..
Herkeste bu hâllerin tecelli etmesi imkânsızdır..
Ancak, âşıklar müstesnâ!..
{
Hz. Aişe, Ey Allah'ın Resûlü, dedi; bana duâ et!
Levlâke levlâk ufkunun nûrlandırıcı güneşi:
- Allahım, dedi; Âişe'nin gizli, aşikâr yaptığı ve yapacağı bütün günahlarını affet.
O an Hazret-i Âişe sevincinden dolup taştı, öyle bir saâdetle güldü ki, yüzünde cennet çiçekleri benek benek gezindi.
Varlığın sebebi olan Cenâb-ı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):
- Ey Aişe'cik, buyurdu; duâm seni sevindirdi mi?
- Sevindirmez olur mu, ey Allah'ın Resûlü?
- Vallahi o benim ümmetim için her namazda yaptığım duâdır! 💙🤍