Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mustafa Said Kurşunoğlu

Mustafa Said KurşunoğluAşk'ın Ne'liği ve Kavramsal Doğası yazarı
Yazar
9.3/10
3 Kişi
8
Okunma
1
Beğeni
472
Görüntülenme

Mustafa Said Kurşunoğlu Sözleri ve Alıntıları

Mustafa Said Kurşunoğlu sözleri ve alıntılarını, Mustafa Said Kurşunoğlu kitap alıntılarını, Mustafa Said Kurşunoğlu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Metaların Fetişleşmesi
Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi adlı serisi dünya genelinde çok izlenen ve hasılat elde eden bir film olarak aslında modern kapitalizmin doğasını mitolojik dünya üzerinden başarıyla kurguladığı için başarılı olmuştur. İnsan zihni içinde bulunduğu kapitalist evrenin tasavvuru ile ilgili hikayeleri satın almaya her zaman meyilli olmuştur. Filmde, ana roldeki yüzüğün doğa üstü güce sahip bir meta olarak kurgulanması, Marx'ın "Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı" başlığı altında eleştirel olarak incelediği metaların fetişleşmesi olgusunun kapitalist doğada ne denli yer ettiğini göstermektedir. Günümüz dünyasında sofistike teknolojilerin ürünü olan cep telefonları, bilgisayarlar, ilk sürümleri dikkatle takip edilen yeni elektronik aygıtlar filmde yüzükle simgelenen bu fetişleştirme eğiliminin tipik örnekleridir.
Sayfa 232Kitabı okudu
Endüstri toplumunun baş döndürücü gelişmeleri ile kutsal olana inanç yitirilirken, yeni bireylerin birbirlerini keşfettiği bir vetirenin inanılan değeri aşk olmuştu. Refah düzeyinin artışı ve yaygınlaşması ile güçlenmiş gibi gözüken bireysellik , iletişimsel teknolojinin bitirici darbeleri altında özeli kalmayan bir harabeye kolayca dönüşmektedir . Modern küreselliğin aşktan anladığı ise henüz adı konmamış yeni bir tür yaygın hedonizm olarak gözükmektedir .
Sayfa 16 - etüt yay.
Reklam
Augustine / City of God, s.173.174
Asıl sorun insanın aşkına bağlanma tarzıyla aşkının nesnelerinden bekledikleridir. * Bu nedenle Augustin'e göre mutsuz olan insanlar aşk yolu ile tamamlanarak mutlu olmayı ararlar. Bu mutluluğu kesintisiz olarak sağlayıcı ve tamamlayıcı olan aşk ise tanrısal olandır. Buna göre insanlar gerçek mutluluğu ancak Tanrı'ya yönelik bir aşka sahip olduklarında bulabileceklerdir.
Sayfa 49 - etüt yay.
Aşk , cehalet ile bilgeliğin, çirkinlik ile güzelliğin , yoksunluk ve vermenini ölümlülük ile ölümsüzlüğün arasında ortak bir zemindir.
Sayfa 28 - etüt yay.
Ekonomik sistemin hayatın diğer alanlarına etkisi
Paranın bankalarda, ticaretin borsalarda, bilim ve felsefenin akademi ve enstitülerde, hukukun adliyelerde, devletin parlamentolarda, sanatın film endüstrilerinde, insanın endüstriyel kentlerde ve dinin bencil vicdanlarda durmaksızın metalaştırılarak üretilerek, biriktirildiği bir sermayecilik egemendir ve ödünç alınan her değer, mutlaka daha fazlası ile bu banka ve piyasalara geri ödenmelidir.
Sayfa 378Kitabı okudu
Galilei ve Newton tarafından tüm evrende geçerli hareket kavramı üzerine deneyden elde edilen bilginin insan zihninde doğadan bağımsız olarak kanunlar biçiminde soyutlanmasının keşfi, matematiğin tinsel dünyasının sembolleri olan sayılar gibi, zihni arka planda bulunan mutlak bilimin bir tezahürü olarak fiziği açığa çıkarmıştır.
Sayfa 376Kitabı okudu
Reklam
AŞK'ın Neliği ..
Boşluğun tüm yönlerdeki duvarları içersinde gerçek bir iletişimin olanaksızlığı bir yana yalnızlığın bile anlamını yitirdiği siliklik,türümüzün geleceğini ve insanlık idealimizi tahrip etmektedir. Noam Chomsky'nin ''aşk nedir?'' sorusuna '' Ben sadece onun kırılamaz bir kavram olduğunu biliyorum. Size onun hakkında ancak onsuz hayatın boş olduğunu söyleyebilirim .''
Sayfa 7 - etüt yay.
Modern insan aşkı şuur olarak duyumsadığı noktada aslında onu kaybediverir. Bu şuuru duyumsadığı anda aynı zamanda onu kaybedeceğinin de bilincini duyumsamış olur. Bu ise gerçekliğin acı olarak duyumsanmasına yol açacaktır. Sartre’nin aşk ile özgürlük arasında varlığını gösterdiği bu paradoksal yapı özgürleştikçe var olan ve var oldukça bireyselleşen modern insanın gerçekten ötekini sevip sevemediği sorunu olarak temellenmekle kalmayıp, Bruckner’in de altını çizdiği gibi bireysel otonominin özgürleştikçe daha çok sorumluluk yüklendiği, öteki ile çatışma içine girdiği ve yaralandığı bir amansız azatlığa çağdaş romanlarda anlatıldığı gibi neden olmaktadır.212 Ona göre bu ağır yüklü özgürlük tutsaklığından kurtulmak için de aşka yine paradoksal olarak müracaat etmekteyiz. Böylece ötekinin aşk yolu ile tutsağı olarak özgürlüğün yükünden kurtulmak ve prangalarını kırarak, kurtulmak arzusu gerçekte modern insanın aşkını dürtülemektedir.213
Harari'nin vermiş olduğu zaman ölçeğine göre insanlığın hikayesi 13.8 milyar yıl önce madde ve enerjinin açığa çıkması ile başlamıştır. 2.5 milyon yıl önce Afrika'da ilk insan atalar ortaya çıkmış, 300.000 yıl önce de ateş kullanılmıştır. 70.000 yıl önce konuşma dilinin icadı ile bilişsel devrim gerçekleşmiş, tecrübelerin aktarımı yolu ile dünya geneline insanlar yayılabilmiştir. 12.000 yıl önce tarım devrimi gerçekleşmiş ve insanlar yerleşik kültüre geçmiştir. 5000 yıl önce ilk krallıklar kurulmuş, el yazısı ve para icat olmuştur. 1400 yıl önce islam dini açığa çıkmış, 500 yıl önce de bilimsel devrim ile insanlar bilgisizliklerini kabul ederek, potansiyellerinde bulunan muazzam gücü açığa çıkarmışlardır. 200 yıl önce gerçekleşen endüstri devrimi ile de geleneksel aile ve toplumun merkezi konumu, devlet ve de pazar tarafından değiştirilmiştir.
Sayfa 281Kitabı okudu
Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede para sahibi olmak, daha iyi bir sağlık ve daha uzun bir yaşam için pasaport anlamına gelirken, fakir olmak ise daha fazla hastalık ve daha erken bir ölüm anlamına gelmektedir. Görüldüğü gibi sembolik bir değer olan paranın artık yaşam ile eş değer bir konuma gelmesi yüzyılımızın görmezden gelinen en büyük sorunudur.
Sayfa 310Kitabı okudu
Reklam
Menkul kıymetler anlayışı esasen kişisel borçluluğun standardizasyonunu temsil eder. Aslında kişisel olan bir ilişkinin artık kişiselleşmemesi durumunda standardizasyondan söz edebiliriz. İnsanların doğrudan birbirlerine etki etmeleri ve birbirlerine tepki vermelerinden önce, bir sistem kurulur ve bu sistem içerisinde karşılıklı bilinirlik ilişkisine gerek olmaksızın bu standardizasyonu temsil eden borsa ya da bankalar gibi aracı kurumlar aracılığı ile alım satım ve borçlanma gerçekleşir.
Modern insanın bir bakıma hastalıklarından biri olan kendine ait kılma ve nesneleştirme dürtüsünün aşk boyutundaki hareketliliğine dikkat çeken lrigaray, “ben sana aşığım" (I love to you) ifadesi ile “ben seni seviyorum" (I -love you) arasındaki farkla bu durumu göstermektedir. ilkinde 'ben senin aşığınım’ anlamına ikincisinde ise ’sen benim aşkımsın’ vurgusuna dikkat çekerek; ikinci ifadenin bir sahiplenme ve nesneleştirme anlamını içerdiğini vurgulamaktadır.183 Günümüz toplumlarının “I love you” ifadesini tüketicilikle birlikte kullanmalarındaki yoğunluk bu bakımdan dikkat çekicidir. İşte bu noktada narsist diyebileceğimiz varlığı kendine hasredici yaklaşım, aslında bizi içinde bulunduğumuz ve bir parçası olduğumuz doğadan da ayıran ontolojik başlangıcı temsil etmektedir. Taoizm ve Konfüçyanizm gibi doğu kültür ve felsefelerinde benlik var oluşundan kurtularak doğaya ve topluma ait olmayı gerçekleştirmek çabasına karşın, antik Grek düşüncesi temelli batı düşüncesinde ben ayrımı ve varlığın insan tarafından sahiplenmesi farkı açığa çıkmaktadır. _
Doğrusu modern insan ifadesi ile günümüzün gelişmiş toplumlarını ele alacaksak, aşkın yoğun bir cinselliğe indirgendiği karamsar bir düzlemden bahsettiğimizi söyleyebiliriz. Üstelik hergün dağlar gibi biriken teknolojik artıklarla dolu çöp yığınları ve medya aracılığı ile hızla tüketilen insan hayatının sergüzeşti, bu atılmışllk olgusunun gerçekliğini tamamlayan unsurlar olarak durmaktadırlar. Ancak bu vurdumduymazlık içinde aynı zamanda çok güçlü bir sahiplenmenin de gizli olduğunu ifade etmeliyiz. özellikle güvenlik ve özgürlük kavramları bağlamında gerçekten de modern insanın kendi var oluşunu ve yeryüzündeki baskın formunu gittikçe artan bir biçimde ve hatta egoistçe önemsediğini ve sahiplendiğini de söyleyebiliriz. Dolayısı ile aslında burada egoistçe sahiplenmek ile önemsizce bırakıvermek iki aşırı uç olarak bir araya gelmektedir. Heidegger'in varlığı dünyadaki olgusal gerçeklik olarak ele alan yorumu aslında bize aşkın bir fedakârlık, kendinden ödün verme ve esrime olarak yaşandığı doğu gelenekselliğinde, kendinde olmanın dünyayla olan uygunsuzluğundan sevilen vasıtasıyla kendinde olmamaya geçme hali olarak değerlendirme imkânını vermektedir. Aşık her ne kadar kendinde olmadan sevdiğinde olmaya geçemese bile, en azından kendinde olmanın yanlış aidiyetinden aşk aracılığı ile kurtulmaktadır diyebiliriz.