1915’te Suriye’nin Humus kentinde dünyaya gelen Mustafa Sibai, soylu ve ilmi bakimdan zengin bir aileye mensuptu. Babasi ve dedeleri nesiller boyu büyük camide hatiplik yapagelmislerdir. Mustafa Sibai yetisme esnasinda ilk etkilenmeyi alim ve mücahid bir hatip olan babasi “Hasaneyn esSibai”den almisti. Babasi ülke düsmanlarinin gözünde çok önemli bir konuma sahipti. Suriye’de emperyalistlere karsi verilen istiklal hareketini benimseyenlerin ve destekleyenlerin basinda geliyordu. Hatta bu yolda mücahidleri yönlendirmede ve Fransizlara karsi silahli mücadelede Mustafa Sibai’nin babasinin oldukça büyük payi vardi. Tagutlara, dikta rejimlere ve emperyalistlere karsi silahli mücadeleler vermisti. Hasaneyn Sibai diger yandan hayir cemiyetlerine yardimda, fakirlere ve ihtiyaçlilara destek olmada da hizmetler verdi.rnrnBabasinin bu yönleri Mustafa Sibai’ye yetismesinde çok tesirli olmustu. Mustafa Sibai’nin yetistigi zor sartlar onun daha ilk senelerden itibaren vatan için fedekarliklara katlanmasina, Allah’in dini ugruna cihada atilarak, düsmanlarla savasmasina sebep olmustu.rnrnBu mücadeleli hayati hiç bir zaman onu ilmi çalismalar yapmaktan alikoymamis, aksine ilim tahsiline de çok önem vermisti. Babasiyla birlikte devamli olarak alimlerin olusturdugu ilim meclislerine gider ve onlarin ilmi birikimlerinden istifade ederdi.rnrn rnMUSTAFA SIBAI’NIN TAHSILIrnrnMustafa Sibai tahsil hayatina Kur’ani Kerim’i ezberlemekle baslayarak ilkokul çagina kadar babasinin yaninda temel bilgileri aldiktan sonra “Mesudiye” medresesine girer. Ilk tahsilini üstün bir basariyla tamamladiktan sonra 1930’da liseden parlak bir talebe olarak mezun oldu. Hocalari onun çok büyük bir alim olacagini bekliyorlardi.rnrnBüyük bir zekaya sahipti. Çok uyanik ve hazir cevap oldugu için hocalari, akrabalari ve onu taniyan herkesi hayrete düsürüyordu. Okuldaki derslerinde en ufak bir aksatma yapmadigi gibi ayrica çesitli ilmi toplantilara da katiliyordu. O zaman bu gibi toplantilari Mustafa Sibai’nin babasi Humus alimleriyle birlikte organize ediyordu. Bütün bunlarin disinda o Humus’un alimlerine giderek onlardan istifade ediyordu. Mesela Humus müftüsü Seyh Tahir elatasi derslerine devam ettigi üstadlarindan biri oluyordu. Bunun yaninda Zahit Atasi, Muhammed Yasin, Abdusselam ve Enes Kelalib’de yine ders aldigi üstadlarindan bir kaçiydi. Derslerinin ve gittigi toplantilarin yanisira, okumaya ve arastirmaya da çok düskündü. Talebeligi esnasinda bir çok defalar Büyük Camideki cuma hutbelerini o okurdu. Çünkü babasi bu camide hatiplik yaptigi için o da babasinin yerine bu hutbeleri okurdu. Mustafa Sibai ilmi olarak bu durumdayken yasi daha onsekizdi.rnrnOndaki güzel uslub, üstün zeka, olgun akil, açik fikri ve cesareti onu ülkesinde üstün bir dereceye yükseltmisti. Ilmi olarak belirli bir noktadan sonra kendisini seri ilimlerde daha fazla yetistirmek için Misir’a giderek Ezher üniversitesine giren Sibai 1933’de bu üniversitenin Fikih bölümüne baslar. Ondaki ilmi olgunluk herkesi sasirtmis ve adi artik arkadaslarinin ve hocalarinin dillerinde dolasir olmustu. Daha sonra bu bölümü bitirip “Usulid din”kismina geçen Mustafa Sibai burasini da üstün bir dereceyle bitirdikten sonra doktoraya baslar.rnrnDoktorasini Islâm hukuku dalinda yapan Sibai 1949’da yazdigi kitabi Ezher’in ileri gelen hocalari önünde büyük bir ilmi cesaretle tartisarak doktor ünvanini alir. Konusunu dinleyen komisyon onun ilmi inceligine ve tartistigi konuya olan hakimiyetine hayran kalmislardi. Çünkü bütün görüslere ve müstesriklerin ortaya atmis olduklari tüm süphelere karsi ilmi cevaplar vererek peygamberin sünnetine karsi düsmanlik besleyenleri susturuyordu.rnrnÖyle ki Mustafa Sibai’nin doktora tezi olarak “Sünnetin Islâm Fikhindaki Konumu” adiyla yazmis oldugu kitap, konusunda bir müracaat kaynagi olarak her arastirmaci, her alim ve her talebe için sünnetin Islâm fikhindaki konumunu müdafada en etkili bir silah oluyordu.rnrn rnSIBAI’NIN ÇALISMA VE DERS VERME HAYATIrnrnMerhum ilmi yayginlastirdigi ve faziletli talebelerinin yetismesine vesile oldugu için ders vermeye çok büyük ragbeti vardi. Çünkü mesuliyetini idrak edebilecek bir neslin yetismesinin ancak egitimle mümkün olabilecegini iyi biliyordu. Ancak böyle bir nesil ülkeyi emperyalistlerden ve onlarin biraktigi kötü tesirlerden kurtarabilirdi. Bu mesuliyetlerin en basi ise Filistin’in kurtarilmasiydi ki her seyden evvel geliyordu. Iste her seyiyle iyi yetismis bu nesil toplumlarini saglam ahlaki esaslara dayanan kaideler üzerine bina edebilirdi. Bütün bunlari düsünen Sibai ders okutmayi tercih ederek arapçanin gramer inceliklerini ve dini terbiye usullerini Humus medreselerinde okutmaya baslar. Daha sonra Sam’a intikal eden Sibai, orada kendisine bagli kardeslerle birlikte bir medrese kurmaya baslayarak terbiye yolunda hedeflerini gerçeklestirmeyi planlar. Çünkü hükümete ait okullarin programlarinda bu terbiyeyi verecek kapasiteyi görememektedir. Ustelik bu okullar gerçek terbiye usullerini de kaybetmislerdi.rnrnBundan dolayi bir de Sam’da arapça dilinin inceliklerini hedef alan bir lise açar. Daha sonra Islâm Medeniyeti Cemiyeti de Üstad Sibai’nin idaresine katilinca bu lisenin ismi “Islâmi Arap Lisesi” olarak degistirilir. Bu lise günümüze kadar hala egitimine devam etmektedir. Fakat su anda belirli sebeplerden kurucusuyla hiç bir alakasi yoktur. O zaman yalniz bu liseyle yetinmeyip çesitli kazalara da bu lisenin subelerini açmisti. Üstad Sibai bu lisenin ilk müdürüydü. Onun zamaninda bu liselerden bir çok talebe mezun olarak egitim ve diger görevlerde vazife yapmislardi. Bu liseler ilmi ve ahlaki bakimdan mesuliyetini en iyi bir sekilde idrak edebilecek pek çok talebe yetistererek ülkenin en hayirli okulu durumuna gelmisti. Fakat üstadin üstün kabiliyeti ona bu lisedeki görevinden daha büyük bir mesuliyeti yükleyerek onu Sam üniversitesi Hukuk fakültesinde hocalik yapmaya zorlar.rnrnBöylece 1950’de üniversite hocaligina tayin edilen Sibai ders vermede hocalar arasinda en üstün seviyede birisiydi. Bu yeni görevide Üstad’in ilmi kudretini tam kapliyamamisti. Onun ülkeye karsi hissettigi mesuliyet duygusunun üstünlügü, ilmi olgunlugu ve Islâmi çalismalara olan düskünlügü ondan daha fazla isleri bekliyordu. Bu sefer üstad Islâmi ilimlere mahsus müstakil bir seriat fakültesinin kurulmasini düsünmeye basladi.rnrnBu fakülte tipki üniversitelerdeki diger fakülteler gibi bagimsiz olacak fakat Islâmi konularda alim yetistirecekti. Bununla Islâm ümmetine ve tüm insanliga asrimizda ve gelecekte ilerleme ve hayir takdim etmeyi istiyordu. Bütün engellemelere ragmen bu fakültenin açilisi 1955’de tamamlanmis Sibai de ilk dekani olmustu. Dekanligin yani sira yine hukuk fakültesindeki hocalik görevini ve diger mesuliyetlerini sürdürüyordu. Üstad Sibai seriat Fakültesine dekan oldugu andan itibaren diger üniversitelerde bu fakültenin düsüncesi paralelinde olan tüm hocalarla yardimlasmis ve onlardan da bu konuda istifade etmisti.rnrn rnÖRGÜTSEL ÇALISMALARIrnrnMayis 1945 de Fransizlar ülkeye karsi düsmanliklarini ve zulümlerini tekrar estirdiklerinde Sibai’de Humus da silahli mücahidlerin basinda Fransiz emperyalistlerine karsi cihad etmeye baslamisti. Bu direniste ilk mermiyi de Sibai atarak kendisi ve adamlarinin kahramanliklari ve cesaretleri, Fransizlarin kalblerine korku salmis, onlari yenilgiye ugratmisti.rnrnYirminci yüzyilin baslarina kadar Sam ülkeleri diye bilinen Suriye, Lübnan ve Filistin bölgelerinde Islâmi düsünce açik ve net olarak ortaya koyulmamis ve asrinin kültürüyle Islâmi ilimleri birarada toplayacak bilgili Islâm davetçileri henüz yetistirememisti. Sadce bazi dini bilgileri elde etmis alimler, tarikat erbablari ve bazi cemiyetler vardi. Onlar da çalismalarini sadece Islâmin bazi yönlerini izaha ve yasamaya hasretmislerdi. Mesela Islâmin ahlaki yönüne davet ederler diger yönlerine ihtimam göstermezlerdi. Ayrica bu cemiyetler toplumun problemlerini çözmekten de çok uzaktaydilar. Diger taraftan bu cemiyet ve tarikatlar davetleri esnasinda dine sokulmus bir çok hurafe, bidat ve sapikliklara da çagirmaktan geri kalmiyorlardi. Iste bu durum Islâmi ve onun bazi yönlerini temsil edenleri toplumdan ve onlarin problemlerini çözmekten uzak tutuyordu. Bu durum karsisinda Mustafa Sibai Islâmi tüm yönleriyle anlayan, yasayan ve ona samimi inanarak davet eden ve yeryüzünde kuvvet yerine hakkin hakim olmasini saglayacak bir cemaatin varligina ihtiyaç olduguna inanarak böyle bir cemaati olusturmak için insanlara hedeflerini açiklamis ve onlari bir bütün olarak Islâma davet etmeye baslamisti. Mustafâ Sibai’nin bu çagrisina bir çok topluluklar süratle iltifat ederek etrafinda halkalanmislardi. Ama ülkenin o zamanki sartlari ona pek firsat vermemisti. Suriye’de emperyalistler ve onlarin yerli usaklari bu davetin yolunu tutuklama, iskence ve hapislerle engellemeye çalisiyorlardi. Onlar kuwetli bir Islâmi hareketi ortaya koyabilecek güçlü bir cemaati hiç bir zaman istemiyorlardi. Fakat bütün bunlara ragmen Mustafa Sibai ilk olarak bazi Islâmi cemiyetleri Humusta ve diger mintikalarda açmâya baslamisti bile. Kurdugu bu teskilatlarin arasinda Humus’ta “Rabitatuddiniyye” Sam’da “Muhammedin Gençleri” ve “Müslüman Gençler”i sayabiliriz. Mustafa Sibai Suriye’deki Islâmi çalismalarini 1933 senesine kadar sürdürerek ayni yil daha yüksek bir egitim yapabilmek için Misir’a gitmisti. Kahire’ye yerlesir yerlesmez hemen büyük islam davetçisi Hasan elBenna ile irtibata geçti. Onunla görüsmeden önce Benna hakkinda ve onun Islâmi cihadi konusunda çok seyler duymustu. Bu büyük davetçi; üstün liderligi ve samimi çalismalariyla Ihvani müslümini ortaya koymus, her türlü zorluklara ragmen Misir’da Islâmi düsüncenin boy salmasini saglamisti. Dr