Naci Bostancı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden 1980'de mezun olmuştur. Yüksek lisansını ve doktarasını İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstütüsü'nde sosyal değişme kuramları üstüne verdiği tezler ile tamamlamıştır. Türkiye Günlüğü, Birikim gibi dergilerde makaleleri yayınlanan Naci Bostancı halen Zaman gazetesinde haftalık makaleler yazmaktadır. ANAP eski Genel başkanlarından Mesut Yılmaz'a bir müddet siyaset danışmanlığı ve 1989-1991 yılları arasında Kültür Bakanlığı Müşavirliği yapan Naci Bostancı, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan'ın da baş danışmanı ve basın sözcüsü görevlerini de yürüttü. 1998-2004 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Halka İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Başkanlığı yapmış olan Prof. Dr. Bostancı, Ağustos 2008 itibariyle Gazi Üniversitesi Rektör Danışmanlığına;11 Mart 2009'da Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığına getirilmiştir. 10 Mart 2011'da dekanlık görevinden istifa eden Bostancı, 12 Haziran Seçimleri'nde AKP listesinden Amasya 1. sıra adayı olarakmilletvekili seçildi. Türkiye-Kırgızistan Parlamentolararası Dostluk Grubu başkanı, Türkiye-Kazakistan Parlamentolararası Dostluk Grubu genel sekreteri ve Türkiye-İrlanda Parlamentolararası Dostluk Grubu üyesidir. 8 Ocak 2014 tarihinde TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı ve 1 Eylül 2014 tarihinde ise Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkanvekili seçildi. XXV. Dönem Amasya milletvekilidir.
Bostancı, Türkiye'de sosyal değişme ve kimliksel dönüşüm, siyaset tarihi, siyaset bilmi, ikna kuramları, kitle iletişim teorileri, propanganda, ideoloji kuramı, kültürel dönüşüm konularında çalışmaktadır. Bostancı, Işığın Gölgesi adlı siyasi bir roman da kaleme alarak 1980 öncesindeki siyasi ortama kendi dünyasından da kesitler sunarak yaklaşmaktadır.
Tam adı:
Mehmet Naci Bostancı
Unvan:
Türk siyasetbilimci, sosyolog, iletişimbilimci, halkla ilişkiler uzmanı ve siyasetçi
Geçmişe bakan kişinin gördüğü aydınlık, gerçekte sisler içinde olan tarihe kendi zihni dünyasının referanslarıyla düşürdüğü bulanık ışığın aydınlığıdır.
Ölümü hep insan bütün işlerini bitirip bütün bulunmalarını yerine getirdikten sonra karşılaştığı bir son olarak düşünürdüm. Ölüm ansızın giriyor hayata !
“Saatlerimiz zaman nehrinin aynı anında farklı rakamları gösterirdi. Şark oturup beklememin yeriydi, Batı kaderi biçimlendirmek için koşmanın. Batı uzak diyarlara açılmanın, Şark kendi kabuğuna çekilmenin. Batı pazarın, İslam beş vakit ezanın.”
Işığın Gölgesi, insanî duyarlılıklardan soyutlanarak kaba nesnelliğin kalın çizgileriyle anlatılan bir dönemin romanı.Işığın Gölgesi, çünkü her ışık gölgesiyle gelir; aydınlattığı kadar gölgeler, saklar, gözden uzaklaştırır. Karanlıkta kalan sahihlik duygusu zedelenmiş bir tarihin soluğudur.Işığın Gölgesi, geçmişin kavramlara dönüştürülmüş insansız hikâyesine bir karşı çıkış, yaşananın içindeki "ayrıntı" diye bir kenara itileni gün yüzüne, gölgedekini ışığa çıkartma, hayata ait olanı yine hayata geri verme girişimidir.Işığın Gölgesi, ancak yaşayanların hafızasına, yani unutuşa terkedilen, yani ancak yıllar sonra hüzünlü bir gülümseyişde hatıraların solgun yansımalarının yakalandığı dostlukların, acıların, öfkelerin, korkuların bu çılgın ve sonsuz zamanın içinden çekilip alınmasıdır.
(Yayinevi notu)
Ben kitabı çok begendim . İsmi ironiktir. Renklerin kim olduğunu anlıyorsunuz. 80 li yılları anlamak için iyi bir roman. Geriye dönüş tekniği kullanılmış.
İyi okumalar dilerim
Bugün AKP'nin önde gelen isimlerinden biri olan M.Naci Bostancı, 12 Eylül öncesinde Ülkücü cenahta yer alan bir isimdi. Kitabında şahısları maviciler ve kırmızıcılar şeklinde sembolleştirdiği tanıdık bir hikâyeyi anlatıyor. Kitabın oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim çünkü Bostancı ülkemizde solun sanatta pek yapmadığı bir şeyi yapmış. Aslında her iki grubun da benzer hisler taşıdığını, benzer korkulara, nefretlere, benzer maceralara sahip olduğunu ifade ediyor ve empati kurmayı başarabiliyor. Öyle ki zaman zaman mavicilerin aslında kırmızıcılar olduğu hissine bile kapılabiliyorsunuz! Neticede M.Naci Bostancı bu romanında insani bir damar yakalamış görünüyor.
Sarı, kırmızı, mavi... Bu üç renk eşliğinde kapkaranlık bir iç dökümünün işlendiği bu romanda, bir kırmızıyı görüyoruz. Yazarın her renk için oldukça objektif bir genelleme yaptığını, renksiz düşüncelerle kırmızıya doğru nasıl uzandığını izliyoruz. Belli başlı birkaç olay dışında iyi bir psikolojik kitap olduğunu düşünüyorum. 80 döneminin karanlığının açık seçik sergilenmediği bu eserde siyaset değil de hayata dair çok fazla detay görebiliriz. İsmi de çok manidar...