Mavisini, yeşilini bırakıp gideceğiz,
En sevdiklerimizle de çözüleceğiz.
Toprağın altında sessizce uzanırken,
Acaba kimleri ve neleri özleyeceğiz? ..
Kuşkusuz, bir derin uykuyla bütünleşeceğiz,
Sabahları kalkmayı hiç düşünmeyeceğiz,
Üzerimizden geçen bulutlar dağılırken,
Geceleri ve gündüzleri farketmeyeceğiz…
Değer miydi boyunca gürültüyü çektiğimiz?
Yaşantıyı kendimize zehrettiğimiz;
Yarın ne olacağımızı bile bilemezken,
Bir gün önce niçin doyasıya gülmediğimiz? ..
Bu görkemli güzelim dünyayı bizim mi sandık?
Düşlüyorduk ki tüm meyvelerini tadacaktık.
Kır çiçeklerindeki minik renklere de doyamadık,
Boğaziçi’nde kıyıya çarpan bir dalga bile olamadık.
(Londra, Aralık 1983)
Yolu yarı etmişsen korkma,
Yaş elliyi aşmışsa aldırma,
Artık yaşasan da olur yaşamasanda;
Çünkü alışmışsındır varlığa da yokluğa da...
Bir düş fırtınası götürür seni
Uzak ülkelerin bahçelerine,
Orada ararsın geçmiş günlerini
Bir acı gülümseme gibidir anılar,
En iyileri eskidikçe çocuklaşırlar,
Üzünçlüleriyse gözyaşında damladırlar..
Dönmemek usanmadan geriye en güzeli,
Yeni anılarda tümden bütünleşmeli,
Doyumsuz İstanbul düşlerimizi örtmeli.
Gökyüzünde buldum güzellikleri,
Ve onun sihirli renklerini…
Denizlerde tuttum mavilikleri,
Ve onun ışıklı görüntülerini…
Topraklarda unuttum ömürleri
Ve onun karanlık sessizliklerini.
Işık
Ulaşamadı karanlığa,
Karanlık tümden
Özlem çekti aydınlığa;
Simsiyah bir yaşantıda,
İnsanlar birbirini görmeden
El ele vermeden
Ve sevmeden kayboldular...