Anlıyorum, gün gelecek beni de alıp atacaksın bilinmedik ülkelere. Ama yine döneceğim buralara. Benden, alıp götürdüğün benden buralara bir başkası haber ulaştırsın istemem! Kendim döneceğim ve diyeceğim ki: «Bak arkadaş yuvama döndüm işte ! » Senin alıp gittiğin, uzaklara bıraktığın herkesin dönmesini diliyorum ; herkesin dönmesini ve, «Bak arkadaş yuvama döndüm işte!» demesini. İki ayağıyla yürüyüp gelsin; koltuk değnekleriyle de olsa razıyım. Yine de koşup gelipler onlar. Koltuk değnekleriyle de olsa koşup gelirler. Önemli olan yuvaya dönmesi herkesin.
Gökyüzü, bir ayna gibi ; her şey orda o aynada birden görünüverse gözüme. Ne güzel olurdu. Bu aynada yansısaydı görüntülerimiz. Birbirimizle dost olsaydık bu aynada, tanrısal bir dostlukla. . . Ben bütün dünyayı tanırdım ne güzel. Bütün dünya da beni tanırdı, yeryüzünün bütün insanlarını. Ne güzel, ne iyi. Ah bir ayna olsaydı gökyüzü, kocaman bir ayna. Ülkeler görürdüm, sayısız ülkeler işte. Bütün insanlar da bizim ülkemizi tanırlardı. İnsanlar, herkes, ötekilerin de kötü olmadığını görürdü. Herkesin iyiliği çıkardı ortaya, herkes birbirini görüp tanısa. Nice güzellikler olduğunu anlarlardı dünyada. Gökyüzü bir ayna olsaydı, gerçek bir ayna, kocaman bir ayna. Kim zorluklara, acılara göğüs geriyor, kim mutlu, kim şen, kim şakrak, kimin bahtı açık, kimin bahtı kara? Nasıl el uzatıyor bahtlılar bahtsızlara ; aynada görürdük hep. Gökyüzü bir ayna olsaydı, gerçek bir ayna, kocaman bir ayna...
Türkülere bayılırım. Neden dersen, biz kardeşiz hep, ağlayan ve gülen kardeşler. Ama bak artık radyolarımız türkü söylemiyor hiç. Bütün gün patırdıyor radyo ama türkü çalmak aklına gelmiyor artık. Oysa türküler insanlara yardım eder sevgilim. Öyle değil mi?
Yağış yağır, külək əsirdi, məhəbbət, sevinc və göz yaşlan da vardı. Mənim yuxusuzluğum, sevinc dolu göz yaşlarım, bütün xoşbəxtliyim də təəccüblü deyildi.
1578 yılı Gürcistan’ın düşüşünün tarihidir. 400 yılı aşan bu zaman diliminde enlemleri paylaşılmış bu sessiz ülkenin kutsalları yağmalanmış, bin yıl önce romanını yazan bir halktan kendi dilini okuyup yazamayan bir halka dönüşmüştür.
Çevirisini büyük özgürlük uğruna yaşamlarını yitiren evlatların annelerine adayan #rıdvanatan da şiirini yazamayan, türküsünü söyleyemeyen bu halkın, Gürcü halkının sesi…
Yazar, sınır bölgesinden ülkenin görünüşünü, yirmili yaşlarında delikanlıların sorunlu hayatlarını, itiraf edilememiş sevdalarını ve arkadaşlarını yitirmenin acısını; insan hakları, mutluluk ve aşk üzerinden dillendiriyor.
Mizahla örtülediği dönemi şahsına münhasır bir üslupla dillendiren yazar canlıymış hissi veren karakterleri, hisleri ve yaşadıklarıyla size başka bir dünyanın kapılarını aralıyor.
Korkma Anne Nodar Dumbadze bu kitabında diyor ki :
“Asıl kahraman korkmayan değil korktuğu halde yolundan dönmeyendir.”
Korkma AnneNodar Dumbadze · Flu Kitap Yayınlar · 20237 okunma
Küçük yaşta ailesini kaybetmesine rağmen Adım adım ve korkmadan ilerlemek yaşamı öğrenmek hayatta herşeyin aşktan sevilmekten ibaret olmadığını en yakınlarını kaybedebilir fakat insan iradesinin gücünü daha gerçekçi bir bakış açısı ile yaşamın gerçeklerini aktaran hayat hikâyesi.. ve ülkenin en zor yerleri olan sınır bölgesindeki bir karakolda görev yapmanın zorluklarına rağmen Sovyetler Birliği ve sosyalizmin halkları kardescesine bir arada yaşatma gücünü ve Halkların birbiri ile olan güçlü bağını göstermektedir.ve bu sistemin halkları eğitim ve bilim anlamında nasıl üst seviyeye çıkardığının açık bir kanıtıdır.hurafelere değil de sanata bilime ve eğitime önem verilirse ne derece insana faydaları olabileceğinin de açık bir örneğini sergilemektedir.bu kitabın yazarı merhum Nodar dumbadze ve çevirisini yapan çevirmen (yoldaş) "Rıdvan Atana" saygı ve sevgilerimle
Korkma AnneNodar Dumbadze · Flu Kitap Yayınlar · 20237 okunma