Norman Spinrad

Norman SpinradDruid Krallığı yazarı
Yazar
8.3/10
3 Kişi
17
Okunma
1
Beğeni
1.005
Görüntülenme
Bu uçsuz bucaksız meşe ormanlarının derinliklerinde yabani bitkilerle örülü çalılar, mantarlar ve yosun tutan kayalarla çevrelenmiş boş, açık bir alan bulunuyordu.
İşin daha da kötüsü, hâlâ tek vücut olan sağlıklı savaşçıların köle ticareti için kullanılamayacağını anlamıştı bugün. Hem Galyalılar hem de Teutonlar ölümüne savaşmayı, sürünerek de olsa bir şekilde yaşamlarını sürdürüp sonra bir zenginin himayesinde yaşlanarak ölmeyi beklemeye yeğliyorlardı. Üstelik mademki biri ölümüne savaşmayı göze almıştı, en azından bir gladyatör olarak nam salarak ölmeyi haydi haydi tercih ederdi.
Reklam
Beyaz cüppeleri, ait oldukları kabilenin renkleriyle bezeli druidler, reislerinin önünden usul usul geçerek açık alanda yan yana dizilmeye başlamışlardı.
Belli belirsiz seçilen ay, altın sarısı güneşin çaprazına doğru yol alıyordu. Gökyüzü koyu maviye dönmeye başlamıştı.
Değişen zamana ayak uyduramayanlar değişimin altında ezileceklerdir.
Guttuatr tacı kendi başına taktı. "Şimdi ben kral oldum mu?" diye sordu. Sonra da tacı kendi başından çıkartıp Vercingetorix'in başına geçirdi. "Sende bir kral değilsin." Tacı Vercingetorix'in başından da çıkararak cüppesinin altına soktu. "Sihir bir nesne değildir. Bir taç bir adamı kral yapmaz."
Reklam
II bölüm
“Ne kadar dokunaklı bir manzara!” Caesar, Brutus ile beraber Tulius’un arkasında kan gölüne dönen savaş alanında turluyordu. Otlakta tek bir yeşillik kalmamış, hepsi tutuşmuş, tutuşmayanlar da kan gölünün içinde gözden kaybolmuştu. Brutus, “Korkunç bir manzara,” diye onaylamıştı. Caesar omuzlarını silkerek, “Bir savaş alanı…” diye söze başlamış, genç çocuğun verdiği tepkiye gülmemek için kendini zor tutmuştu. “Teutonların içler acısı savaş taktiklerinden bahsediyordum.” “Onlar için içler acısı olabilir ama bizim işimize yarar,” dedi Brutus. “Savaş anıysa söz konusu olan, evet sen haklısın, ama savaş bittikten sonra pek sayılmaz dostum. Eğer ölümü göze alarak bu kadar atılgan davranmasalardı, daha çok köle edinebilirdik. Medeni savaş taktiklerinden haberleri bile yok bunların!” Aslında bu sadece Ariovistus -o en azından savaş taktiği geliştirmek için özel yetenekleri olan bir barbardı- tarafından komuta edilen kuvvetlerden geriye kalanlarla girişilen küçük bir çatışmaydı.
Biraz MOLA
Bu Vercingetorix için, babası Keltill ile ailesine ait çiftlik evinden güneşli bir öğleden sonra çıktıkları günden bu yana yaşadığı en güzel gündü. Babasının Arvernilerin reisi ilan edilişinin şerefine düzenlenen şölen yemeğiydi.
Rakibinin ne söylediklerine ne de yaptıklarına asla güvenme.
Reklam
Tulius, Caesar’ın emrine başını sallayarak karşılık vermişti. Birden, “Ya köleler?” diye soruverdi Caesar. Tulius’un omuz silkişi her şeyi anlatıyordu, ancak Caesar yine de ısrarla detayları öğrenmek istiyordu: “Toplam kaç tane var elimizde?” “İşe yarayabilecek sağlıklı olanların sayısı iki yüzü bile bulmaz,” diye yanıtladı Tulius. “Onlara da taş ocaklarında ya da madenlerde çalışmak zül gelecektir. Ama aynı adamlar gözünü kırpmadan ölümüne savaşabilir. Bu da Teutonları potansiyel birer gladyatör haline getiriyor; tabii eğer yakalandıklarında tek parçaysalar. Elimizde şu an yirmi, yirmi beş tane kadar var, hele üç dört tanesi Roma için biçilmiş kaftan!” Bu kez Caesar, Tulius’a başını sallayarak yanıt vermişti; durumdan tatmin olmuş görünmüyordu. Atına atlayıp kendi düşünceleriyle baş başa kalmayı umarak karargâhına doğru yola çıktı.
Teutonlar doğu steplerinden geldikleri gibi kalsalar da, onlara nazaran Galyalılar medeniyetle daha haşır neşir olmuştu. Tarım yapmayı, madenciliği ve madeni eritmeyi öğrenmişlerdi. Çoğu usta birer demirciydi ve en az Roma’dakiler kadar iyi mücevher yapıyorlardı. Neredeyse hiç kimsenin üretemediği renklerde kumaşlar üretebiliyor, kaba saba ama kullanışlı yollar inşa edip hatta küçük çaplı ilkel şehirler kurabiliyorlardı. Öyle ki aralarında Yunan alfabesinden esinlenip kendi dillerini kullanarak okuma yazmayı öğrenenler bile vardı.
Ay da sanki bu komutu duymuş gibi midesine indirdiği aydınlığı adeta kusmaya başlamıştı. Gökyüzü yeniden pembe ve altın sarısının her tonunu barındıran olağanüstü bir mehtapla aydınlanıyordu. Orman da uykusundan uyanıyor, masmavi gökyüzünde ışıl ışıl parlayan güneş, yeşil örtünün üzerinde yükseliyordu. Druidlerin seremonisi bir kez daha yerini bulmuştu. Ya da öyle görünüyordu.
Baş Druid’in çevresinde bir halka oluşturmuş, sükünetle bekliyorlardı. Guttuatr asasını yeniden göğe kaldırmıştı; hiç kimse ne kıpırdıyor ne de tek bir kelime ediyordu.
Teutonlar doğu steplerinden geldikleri gibi kalsalar da, onlara nazaran Galyalılar medeniyetle daha haşır neşir olmuştu. Tarım yapmayı, madenciliği ve madeni eritmeyi öğrenmişlerdi. Çoğu usta birer demirciydi ve en az Roma’dakiler kadar iyi mücevher yapıyorlardı. Neredeyse hiç kimsenin üretemediği renklerde kumaşlar üretebiliyor, kaba saba ama kullanışlı yollar inşa edip hatta küçük çaplı ilkel şehirler kurabiliyorlardı. Öyle ki aralarında Yunan alfabesinden esinlenip kendi dillerini kullanarak okuma yazmayı öğrenenler bile vardı.
Resim