1966 yılında liseyi bitirir.
ODTÜ Elektronik Mühendisliğini kazanır.
Silahlı kuvvetlere müracaat eder, alınır da. Fakat, 15 gün sonra 'ihtilalci oğlu' diye çıkarılır.
Sonra mahkeme kararıyla geri döner.
68 hareketinin içerisinde yer alır. O dönemi "Babamın yaşadıklarını ben bir askeri öğrenci olarak yaşadım" diye özetler.
12 Mart 1971 darbesinin ardından ordudan atılır. Babası gibi sivil olur.
12 Eylül 1980 darbe döneminde tutuklanır. 8 ay hapis yatar.
Türkiye'de yurtseverlerin, solcuların, sosyalistlerin başına gelenler onun da başına gelir.
Mücadeleyi hiç bırakmaz.
Elektronik mühendisi olarak görev yaptığı TRT'den emekli olur.
Süvari dergisinin çıkarılmasında aktif yer alır. 28 Eylül 2011'de Sarp Kuray'ın arkadaşları olarak Devrimci Halk Partisi'nin kuruluşuna önderlik eder. Yakın zamanda bayrağı Celal Özcan'a devredene kadar Genel Başkan olarak görev yapar.
BİZ BİZE BENZERİZ
Bizde ise, garip bir çelişkidir ki, mevcut sistemin değişmesini istemeyenler, sömürülerini ve çıkarlarını sürdürebilmek için tüm bilgi ve deneyimlerden yararlanır ve bir sonrakilere aktarır.
Mevcut sistemlere karşı çıkanlar, sistemi değiştireceklerini iddia eden ilericiler, devrimciler ise, ne kendi deneyimlerini bilimsel bir objektiflik içerisinde belgeleyerek neden ve sonuçlarıyla birlikte aktarmakta, ne de biraz olsun yapılan bu tür çalışmaları değerlendirerek, önceki deneyimlerden ders çıkarmaktadırlar. Bundan dolayı ülkemizde hep aynı oyunlar, değişik aktörlerle ve yeni makyajlarla piyasaya sürülebilmektedir.
Emperyalist güçler ve işbirlikçileri, Ulusal Kurtuluş Savaşımızla, Mustafa Kemal ve Devrimleri'yle, ülkemizdeki sosyo-ekonomik gelişmelerle, toplumsal çalkantılarla bizden daha fazla ilgilenmekte, bilgi sahibi olmakta ve tüm gelişmeleri mercek altına alarak yönlendirmeye çalışmaktadır. Böylelikle, kendi çıkarlarına karşı olan gelişmelere müdahale edebilmekte, kontrol altına almaya çalışmakta, kontrol altına alamadıkları unsurları ise, nötralize etmeye, tasfiyeye uğratmaya ve yok etmeye çalışmaktadırlar.
Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi...