Resmi veriler katliamda 111 kişinin öldürüldüğünü, yüzlerce kişinin yaralandığını, 210 ev ve 70 işyerinin tahrip edildiğini rapor ediyor. Fakat bu verilerin doğru olmadığı konusunda neredeyse fikir birliği var. Katliamı bizzat yaşayanlar ise verilen sayıların yaşananların küçük bir bölümü olduğunu ifade ediyorlar. Bazı tanıklar 1000'e yakın ölü sayısından bahsediyorlar. TRT'nin verdiği haberlerde ölü sayısı önceleri oldukça yüksek sayıda gösterilirken bir süre sonra daha aşağılara çekiliyor. Sayılarla oynamak Türkiye'de yönetimin çok tanıdık bir yetkisi haline geldiğinden resmi rakamların gerçeği ortaya koymaktan çok gizlemek üzere "ayarlandığını" düşünmek oldukça makul.
Maraş Katliamı bu üç tarihsel bağlamın kesiştiği yerin tam üstünde gerçekleşmiştir. Tam da bu nedenle hem kasti olarak üretilmiştir hem de kendiliğinden gelişmiştir. Hem yapaydır hem de sahici ve somut. Hem ABD tarafından planlanmıştır hem de komşusu olan Alevi'nin evinden koltuk takımlarını çalan ve öldürme ve yaralamaya bizzat katılan orta yaşlı Ayşe kadın tarafından harekete dönüştürülmüştür. Katliamda kimse masum değildir. Ne halk, ne devlet ve ne de ABD! Ve tabii ki ne de ülkücülük!
Türkiye'de devlet, hukuk ve yargı kendi kurumsal görevlerini yapmamakta, böylece Alevilere yönelik şiddetin devlet alanında tamamlandığı bir bütünlüklü ve resmi şiddet alanı ortaya çıkmaktadır.
Demokrasinin temellerinden olan farklı olma hakkını kabul ederek, ötekinin haklarına saygı göstererek davranırsak şiddet üreten insandan barışçı insana yeniden dönme olasılığına kavuşabileceğimizi düşünüyorum.
Katliamsız bir dünya dileğiyle.