“Lakin biz biz olalım, şehir yerinde göz kulak olalım kendimize kardaşlar. Neden derseniz, şehir yeri köy yerine benzemez. Şehir adamı köylüyü cin çarpar gibi çarpar.“
Büyük şehir insanının huyuydu bu. Köyünü bırakıp büyük şehre ekmek için düşmüş yaban bakışlı, bozuk üst başlı, şivesi bozuklarla alay ederler , onların büyük şehre yakışmayan taraflarından dolayı tefe alırlardı.
Ne zaman bulgur pilavının kokusunu alsa , aklına babasının, çoklukla da anasının evi gelirdi. İkisini de tanımıyordu esasta ama , kim bilir , ona mı öyle geliyordu ?
İçini çekti. Çocuklar, ah çocuklar . Ne severdi çocukları. Bir evin gülü, çimeni, buzdolabı , elektriğiydi çocuklar. Çocuğun olmamış da buzdolabın, çamaşır makinen, radyon olmuş kaç para ?