Orhan SAKİN, 1960 yılında Yozgat’ta doğdu. İlk ve orta öğretimini burada yaptıktan sonra Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünü 1982 yılında bitirdi. Marmara Üniversitesi Ortaçağ Türk Tarihi Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. 1987 yılından itibaren Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Uzman ve yönetici olarak görev yapmaktadır.
Türk Tarihi ve Kültürü hakkında çeşitli araştırma ve telif eserleri bulunmaktadır. Bir kısmı kolektif çalışma ürünü olan eserlerinin bazıları şunlardır: 1. Makedonya’daki Osmanlı Evrakı (Komisyon-1996), 2. Tarihsel Kaynaklarıyla İstanbul Depremleri (2002), 3. Yadigar-ı İbn-i Şerif (Osmanlı Tıp Metni-Komisyon-2003), 4. Bozok Sancağı ve Yozgat (2003), 5. Eski Türk Dünyasında Bitkiler ve Bitki Kültürü (2005), 6. Mısır Şehzadesi (2006), 7. Simyacı ve Sırları (2006), 8. Mühür (2006), 9. Anadolu’da Türkmenler ve Yörükler (2006), 10. 1915 Ermeni Mezalimi (2006), Bir Osmanlı Askerinin Sıradışı Anıları (Çeviri - 2007) TRT tarafından hazırlanan “Soykırımın İçyüzü” adlı belgeselin danışmanlığını yaptı (2007).
Göğüslerine takmayı hayal ettikleri birkaç madalya uğruna, sivilleri katlettirmenin, insanları birbirlerine kırdırıp bundan yararlanmaya kalkışmanın vicdani ağırlığı nasıl taşınacaktı?
1829 Edirne Antlaşması, sadece Yunanlılar ve Sırplar için avantajlar içermiyordu; Romanya'ya da bağımsızlık yolu açılmıştı. Adeta, 15. yüzyılda Avrupalı liderlerin elinde dolaşan efsanevî "Türk Kroniği”nin öngörüsü gerçekleşmeye başlamıştı Zira bu metinde "Eğer sultan, yeniçeri ordusunu kaybedecek olursa, ülkedeki bütün Hıristiyanlar ona ayaklanabilir ve denizin ötesine kadar geri püskürtülebilir" yazıyordu. Benzer bir tahmin de 19. yüzyılın başında bir İngiliz tarafından yapılmıştı. Nizam-ı Cedid birliklerini değerlendiren William Eton; "Bu askerlerin henüz kendilerine güvenleri yoktur ve yeniçerilerin sahip olduğu birlik ruhu ve heyecandan yoksundurlar. İlk savaşta muhtemelen Avrupadan sürülüp çıkarılacaklardır” tespitinde bulunmuştu.
Yeniçeriler, Bektaşî tarikatına bağlıydılar fakat mezhep olarak Hanefi idiler, Ocağın Hanefiliği, başbayraktarın taşıdığı ve ocağın en büyük bayrağ olan İmam-ı Azam bayrağı ile sembolize edilmişti. Beyaz ipekten mamul bayrağın ve üzerinde sırma işleme ile "innâ fetehnâ leke fethan mubînen” "ve yensuruke Allahü nasm azm” ayet-i kerimeleri işlenmişti (Fetih Suresi 1 ve 3. ayetler). Bu bayrak ordugâhda yeniçeri ağasının çadırının önünde dikili dururdu ve törenlerde yeniçeri ağası bayrağı, büyük alay bayrağı ve diğer bayrakların hepsi bundan sonra gelirdi.
Yalan ve propagandalarla karartılan 1915 yılında Türk halkına yapılan eziyet ve soykırımı gün yüzüne çıkaran, Osmanlı Arşivindeki belge ve yeminli tanık ifadeleriyle gerçeklere ışık tutan bir kitaptır. Anadolu halkının çektiği büyük çileyi gözler önüne serdiği gibi Ermenilerin de nasıl kullanıldığını ortaya koymuştur. Akıcı, anlaşılır ve sade bir dille yazılmıştır. Belgesel niteliği taşıyan bu kitap bir anlamda 1915 senesinin bütünsel bir öyküsüdür. Okuyacaklar için şimdiden iyi okumalar..
Klasik Türk tarih anlayışında devletin zayıflamasında, gerilemesinde, dağılmasında ya da tamamen yıkılmasında yöneticilerin hatasının olmadığı düşünülür ve hep bir günah keçisi aranır. Çünkü Orta Asya’dan beri hükümdarın Tanrı tarafından tahta çıkarıldığı (Kut İnancı) düşünülmektedir. Hatta Osmanlı padişahları kendilerini “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” olarak nitelerler. Bu nedenle devletin içinde bulunduğu olumsuz durumlarda hep dış ya da iç mihrakların etkili olduğu düşünülür. Osmanlı’nın zayıflaması sürecindeki iç mihraklardan birisi de Yeniçeriler olarak görülmüş ve özellikle 17. yüzyıldan itibaren yaşanan her olumsuzluk Yeniçerilerin sırtına yüklenmiştir. Bu eserde yazar gerçekte tek suçlunun Yeniçeriler olmadığını gayet güzel ve akıcı bir dille anlatmış. Ayrıca kitabın ikinci bölümünde ise Kapıkulu teşkilatı ile ilgili ayrıntılı bilgiler verilmiş. Bu alana ilgisi olanların mutlaka okuması gereken bir kitap.