Hakkında
31 Aralık 1980 yılında Almanya'nın Böblingen kentinde Çerkes bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. 1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasından kısa bir süre önce Türkiye'ye göç ederek, ailesi ile birlikte İstanbul'a yerleşti.
1999 yılında İzmir Ruhsal Araştırmalar Derneği (İRAD) bünyesindeki "salı konferansları"na katılmaya başladı.
2004 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nü bitirdi. Çeşitli ajans, gazete ve dergilerde editör, serbest muhabir ve araştırmacı olarak görev yaptı. Mesleki çalışmalarında ağırlıklı olarak spiritüel konulara odaklandı.
İletişim Fakültesi öğrencisi iken 2002 yılında Türkiye'nin ilk, dünyanın ikinci kadın taraftar grubu olan "Dişi Kartallar"ın 4 kurucusundan biri oldu. Bir semt gazetesi olan Gazete Beşiktaş'ta editörlük yaptı. 2003-2004 yılları arasında BJK TV'de muhabir ve yapımcı olarak görev aldı.
2002 yılından itibaren, Türkiye'nin ilk spiritüel akademisi olarak kabul edilen Bil-Yay bünyesindeki konferans, seminer ve eğitim çalışmalarına katıldı.
2007 yılında bir alevi dedesinden tradisyonel eğitim aldı. Bu eğitimin ardından Alparslan Salt ile tanıştı ve Salt'ın asistanlığını üstlendi.
2009'da Alparslan Salt ile birlikte hazırladığı '300 Soruda Deneysel Ruhçuluk' adlı kitabı yayımlandı.
2014-2015 yılları arasında Girne Amerikan Üniversitesi bünyesinde Temel Astroloji Eğitimi aldı.
Halen, pisagorculuk felsefesi, Ayasofya, tasavvuf astrolojisi ve çeşitli spiritüel metodolojiler üzerine araştırma ve çalışmalarını sürdürmektedir.
Unvan:
Yazar
Doğum:
Böblingen, Almanya, 31 Aralık 1980
Okurlar
20 okur okudu.
34 okur okuyacak.
Sözler ve Alıntılar
Kâinatı sevk ve idarenin sonu olmadığı gibi, ruhların tekâmüllerinin de sonu yoktur...
Sayfa 70 - Ruh ve Madde YayınlarıKitabı okudu
Dünyadayken davranışlarını yalnızca nefsaniyetlere yönlendirmiş, kendilerini manevi bakımdan geliştirmek yerine maddesel ihtiraslarının peşinden koşup durmuş tekamül düzeyi geri varlıklar üst mıntıkalara çıkamazlar.
Sayfa 51
287. Önsezi, sezgi ve sezme arasındaki farklar nelerdir?
Önsezi, sezgi ve sezme üç ayrı anlamda kullanılan üç ayrı sözcüktür:
• Önsezi, meydana gelecek olayları, akla dayalı bir nedeni olmayan bir huzursuzluk, gerginlik veya kaygı gibi duygu halleriyle belli belirsiz bir şekilde paranormal olarak hissetmedir.
• Sezgi ruhçulukta, insanlara bedensiz varlıklardan gelen tesirlerin bir tezahür biçimidir.
• Sezme ise kişinin bir konuyu, bir meseleyi kendi başına, bir başka varlığın tesiri olmadan anlaması, kavraması anlamına gelir. Bir sembolün anlamını sezmede sezginin (bir bedensiz varlıktan gelen tesirin) rolü de olabilir; fakat sezme sezgi değildir.
Evrende tesadüf ve şans diye bir şey yoktur. Tesadüf, insanların nedenlerini bilemediği veya anlayamadığı olaylara yaptığı bir yakıştırmadır. Her olay maddesel veya manevi birtakım nedenlerin zorunlu bir sonucu olup, her şey İlahî İrade Yasaları’nın gerekleri dahilinde bir neden-sonuç ilişkisiyle cereyan etmektedir. Bir başka deyişle tesadüf ancak, doğa ve kâinat olaylarının neden ve sonuçları izlenilemediğinde yapılan bir yakıştırmadır. Fakat, olayların neden ve sonuç zincirinin halkaları çözüldükçe tesadüf yakıştırması yapılan olayların adedi azalır, onların birer neden ve sonuç ilişkisi altında zorunlu olarak gerçekleştikleri anlaşılır.
Ruhçu görüşe göre ruhun dünyaya gelme amacı mutlu olmak değil, tekâmül etmektir. Mutluluk bir amaç değil, bir sonuçtur. Mutluluk maddesel değerlerle edinilemez, çünkü maddesel değerler geçicidir ve bir gün yok olacaklardır. Neo-spiritüalist görüşe göre “gerçek mutluluk” geçici olmayan manevi değerlere bağlı olup diğerkâmca hareketlerle yakından ilgilidir.
İletiler
Henüz kayıt yok
Yorumlar ve İncelemeler
