Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Özlem Kaya

0.0/10
0 Kişi
0
Okunma
0
Beğeni
352
Görüntülenme

Özlem Kaya Sözleri ve Alıntıları

Özlem Kaya sözleri ve alıntılarını, Özlem Kaya kitap alıntılarını, Özlem Kaya en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu dünyada adaletin sağlanacağına ve onu görmeye ömrünün yeteceğine inanç azaldıkça, ilahi adalete çağrı artıyor.
Kürtçenin yasal olmayan statüsü, kadınların yakınlarındaki diğer erkeklere bağımlılığını artıran bir durum olması nedeniyle üzerlerinde çok daha negatif bir etki yaratıyor ve kadınları erkekler karşısında daha savunmasız bırakıyor. Bu da erkek egemenliğini güçlendirici bir rol oynuyor, kadınlar ve erkekler arasındaki ayrımları derinleştiriyor.
Reklam
Eşleri zorla kaybedilen kadınlar bazı örneklerde evin geçiminden tamamen sorumlu olurken, bazı durumlarda geniş aile içindeki işbölümünde artık evin geçimine ücretli çalışarak da katkı sunmak zorunda kalıyorlar. Kürt olmaları, kadın olmaları, Kürtçeyi kamusal alanda kullanamamaları, yaşadıkları coğrafyanın savaş koşullarının da etkisiyle eğitim alamamaları, yine aynı koşullar sebebiyle işgücü piyasasında hiçbir pazarlık güçlerinin olmaması, bulabildikleri her işe razı olmak zorunda kalmaları nedeniyle bu kadınlar işgücü piyasasının da en dezavantajlı konumuna yerleşiyorlar. Kadınların kendi geçimlerini sağlamak üzere yaptıkları işler arasında mevsimlik işçilik özel bir yere sahip. Görüştüğümüz pek çok kadın, çocuklarını da yanına alarak Muğla, Mersin, Denizli, Aydın, Düzce, Yozgat, Muş, Van, Adana, Manisa ve daha pek çok farklı ile çalışmaya gitmiş.
Kayıp eşi olmanın anlatılan bu yükünün ötesinde, kadınlar bir şekilde evlenmedilerse, genellikle bunu bir başarı hikayesi olarak anlattılar. Erkek özellikle de ekonomik açıdan bağımlı olunan kişi olduğu için, tek başına ayakta kalmış olmak ve çocuklarına bakabilmek, onları büyütebilmek bunun üzerinden anlatılıyor. “Çalışmak ayıp değil ki. Gidip namusumuzla çalışıp çocuklarımıza bakabiliriz. Bu da güzel bir şeydir. Ben hiçbir adamdan yardım istemedim. Yok yok yok yok! Ne, ne buradakilerden ne Cizre’dekilerden ne de başka bir yerdekilerden. Hiç.” Güçlü durmak, aynı zamanda kimseye “izin vermemek” demek. Burada aslında kadınların “izin vermedikleri” olayların, üzerlerinde baskı ve denetim kuran olaylar olduğu da açık.
Eşlerinin zorla kaybedilmiş olması kadınları “boşanmış” ya da “dul” yapmıyor; buna karşın halen “evli” konumunda da değiller. Zorla kaybetme, onların toplum içindeki konumlarında da bir belirsizlik yaratıyor. Nepal’de kayıp eşleri üzerine yapılan araştırma da bu kadınların toplum içinde ‘yarı dul’ olarak görüldüklerini gösteriyor.
Çocuklar da evin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalanlardan. Burada, çocukların yaşadıkları deneyimlerin de cinsiyetlerine bağlı olarak çok net biçimde farklılaştığını belirtmeden geçmeyelim. Öncelikle, eşleri kaybedildiği sırada ailede evin geçimini sağlayabilecek büyük erkek çocuk olması kadınların omuzlarındaki yükü biraz alıyor. Çocuklar küçükse, okul çağına geldiklerinde ekonomik zorluklar yüzünden çalışma zorunluluğu nedeniyle eğitiminden ilk vazgeçilenler kız çocukları oluyor. Bu durumun sadece Kürt toplumuna özgü olmayan sebepleri de var, kadınlara işgücü piyasasında açılan alanların daha düşük ücretli işlerden oluşması da bunda etkili. Erkek çocukların dışarıda daha yüksek ücret alacağı işlerde çalışma olanağı olduğundan, toplumsal olarak evi geçindirmesi beklenen ve bunun gerekli koşulu olarak eğitimine öncelik verilen taraf onlar oluyor.
Reklam
Kadınlar savaş zamanlarında hem artık savaşamayacak durumda olan hastaların, yaralıların, sakatların bakıcısı hem de geleceğin savaşçılarını yetiştirenler konumundalar. Örneğin, Irak Savaşı sırasında İran devleti dul ve bekar kadınlara bir miktar çeyiz parası vererek yaralı ve sakat askerlerle evlenmelerini teşvik ediyordu, böylece devletin kendi ‘kahramanları’na bakma yükümlülüğü ortadan kalkıyordu.
Sadece zorla kaybetme olayının nasıl gerçekleştiğine dair bilgi toplamak istemediğimizi, görüştüğümüz kadını tanımayı, onun hayatını ve deneyimlerini ayrıntılı olarak dinlemeyi istediğimizi vurguladık. Görüşmelerdeki bu ayrım oldukça çarpıcıydı. Toplumsallaşan ve politikleşen zorla kaybetme hikayesinin detaylarıyla anlatılması, olanca duygusal yüküne rağmen daha kolayken, kadınların kendi hayatlarına ve deneyimlerine dair bilgilere ulaşmamız hep çok daha zor oldu; bu deneyimler kadınların kendileri tarafından dahi ‘gereksiz’ ya da ‘değersiz’ bulunuyordu.
Bugün yapılması gerekenlerden biri geçmişte yaşananların açığa çıkarılması ve toplumsal bir belleğin inşa edilmesi.
Görüştüğümüz kadınların ortalama evlenme yaşı 15’ti. Çok küçük yaşta evlenmiş bu kadınlar çoğunlukla evlenmeye kendileri karar vermemişler, ancak bunu sorduğumuzda gülerek verdikleri bir cevap var: ‘’Yani bizde aileler gelir seni ister, sen de evlenirsin.’’
Reklam
Sözlü kaynaklar, toplumsal tarihi yazma sürecinde başvurulan araştırma yöntemlerinden biridir; bu yöntem aracılığıyla sıradan insanlara tarihte bir yer vermekle kalınmaz, tarih bilgisinin üretilmesinde de bir rol tanınır, bunun da önemli politik sonuçları vardır. Tam bu noktadan hareketle, kadınların kendi tarih bilgilerini üretmelerinin yolunu açmak istedik. Ancak yukarıda belirttiğimiz sınırlar içinde, zorla kaybetmelerle ilgili ampirik bilgiye ulaşma hedefimizi de unutmadan, kadınların kendilerini ifade edebilecekleri yöntemler geliştirmeye çalıştık. Amacımız, 1990’ların tarihyazımına kadınların sözünü de dahil etmek; bu şekilde tarihsel anlatıyı daha bütünlüklü hale getirmek ve kadınların bilgisi temelinde konuya yönelik bakışı sarsarak değiştirmek. Bu şekilde üretilecek bilgi geçmişle hesaplaşma hedefi açısından da elzem.
BM Zorla ya da İrade Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu, zorla kaybetme durumlarında kişinin hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı üzerine 2 Mart 2012 tarihinde yayınladığı Genel Yorum’da, zorla kaybetmeyle kaybedilen kişinin hukukun koruması dışına çıkarılmasının yanında, geride kalan aile üyelerinin de hakların ihlal edildiğini vurgular. Çünkü kayıp durumu, geride kalan akrabaların da sahip oldukları belli haklardan yararlanamamaları, belli yükümlülüklerini yerine getirememeleri sonucunu doğurur. Örneğin evlilik sözleşmeleri, çocukların velayeti, sosyal yardımlardan yararlanma hakkı, mülk paylaşımı gibi durumlar üzerinden paylaşılacak haklar ortada kalır. Eşleri zorla kaybedilen kadınlar, bu hukuksuz durumdan en çok zarar görenler.