İnsan birilerine kendinden bahsederken, geçmişi de aralamış oluyordu. Başkalarının hayatını merak etmezsen, kendininkini de ortaya koymak zorunda kalmıyordun.
Yine güzel bir öykü kitabı okudum. İçindeki öyküler aynı yazarı gibi öyle güzel, naif öykülerdi ki her birini çok sevdim.
Özlem Kiper'in Acır mı Mösyö Messier'inde on dört öykü var. Öykülerdeki insanların ve öykülerin ortak yönü hüzün. Hepsinin hüzünlü ve zor hayatlarından kesitler var öykülerde. Bu bazen yarım kalmış bir aşk hikayesinde, bazen yıllar sonra hastanede yatan ilkokul öğretmenini ziyarette, anneyle gidilen paralı günde kısmet arayışında, bazen bir evlat acısında, bazen bitmiş bir evlilikte, bazen kadının maruz kaldığı şiddette, bazen hiç beklenmeyen bir mirasda, bazen de 1980'lerde 2000'lere yazılan bir mektupta çıkıyor karşınıza.
Özlem Kiper'in öykülerinde kahramanlar kahramanca şeyler yapmıyorlar. Hatalarıyla, sıkışmışlıklarıyla, acılarıyla, çaresizlikleriyle, aşklarıyla var oluyorlar. En son öykü aynı zamanda kitaba ismini de veren öykü de yazar soruyor kahramanına Acır mı Mösyö Messier diye. Bende canı acımayan var mı bu hayatta diye soruyorum içimde hâlâ yitirmediğim umudumla.
Keyifle okuyun....
Neden hikayelerin sonu yok yani bazı hikayelerin sonu böyle yarım kalabilir ama hepsi değil çok yoruma açık akıcı bir dili olmasına rağmen ne anlatmak istediğini tam anlayamadim açıkçası..