Bizler çocukken, haklarımızı da ödevlerimizi de hep başkaları belirler: Anneler, babalar, büyükanneler, büyükbabalar, öğretmenler, gözetmenler...
Bu yetişkinler, çocukların hak ve ödevlerine karar verirler; çünkü çocuklardan onlar sorumludurlar.
Buna karşılık bütün yetişkinlerin de çocuklara karşı ödevleri vardır: Onları koruma görevi, fiziksel ve ruhsal şiddete maruz kalmalarını engelleme ödevi, onlara bakma ödevi, oynamalarını ve öğrenmelerini sağlama ödevi, onlara iyi bir eğitim verme ödevi, onları sevgi saygı içinde büyütme ödevi...
Bu korkunç bir öykü; ama biliyoruz ki gerçek: Yüzyıllar boyunca, milyonlarca erkek, kadın ve çocuk, köle diye satıldı. Milyonlarca insan, yalnızca bir birer beden olarak görüldü.
Bir ağırlık, bir boy, bir kas kütlesinden ibaret sayıldı… Bitip tükenene kadar işe koşulan, makine bedenlere indirgendiler.
İnsanlar, başka insanları bedenden ibaret gördüklerinde, her bedenin duygular, zevkler, anılar, arzular, hayaller barındırdığını unuturlar. Aklı unutur, insanın içindeki insanı yok ederler.
Başkalarıyla, dayanışmacı, zenginleştirci ya da ezici, keyif verici ya da hiç hoşa gitmeyen, ilişkiler, tartışmalar, düşmanlıklar, karşıtlıklar, boğucu ilişkiler yaşarız… ya da hiç ilişki kurmayız.
Sonra günün birinde, bir başkası çıkagelir. Bana önyargılı bakmayan, karşısında rol yapmadığım, biri, önyargıyla yaklaşmadığım, herhangi bir yargıya hapsetmediğim biri, bana çok yakın, en yakınımdaki ama aynı zamanda bana özgürlük alanı veren kocaman bir alan sağlayan biri. Bir başkası. Aynı anda, hem olduğun kişiyle hem de ‘biz’le, ikimizde dost biri.
Her öğrenci kendini anadilinde ifade etme hakkı istiyor. Neden olmasın?
Elbette, Ava’nın Volof dilinde konuşma hakkı olursa, Daniel’in Fransızca, Kemal’in Arapça, Boris’in Rusça, Li-Cong’un Çince, David’in İbranice, Toni’nin İngilizce, Talin’in de Ermenice konuşma hakkı olmalı. Normal.
Herkese eşit davranılmak; bir hak, ancak herkes
aynısına sahipse gerçek bir haktır. Yoksa bunun adı hak değil, iyilik, ayrıcalık ya da kayırma olur.
Eğer herkese anadilinde konuşma hakkı tanınırsa, sınıfın ne hale geleceğini tahmin edebiliriz: Kimse kimseyi anlamaz. Bu durumda, likte okuyabilmek için herkesi bağlayan bir kural bulmak gerekecek; herkes için geçerli haklan ve ödevleri belirlemek gerekecek.
Kuşkusuz, birçok öğrenci hayal kırıklığına
uğrayacak. Ama eğer Ava, Daniel, Kemal, Boris,
Li-Cong, David, Toni ve Talin haklarından birinden vazgeçerlerse, başka bir hak kazanacaklar -birlikte okuyabilme hakkını.
Başkalarını okuruz, kendimizden yola çıkarak onları tanımaya çalışırız. Bu nedenle de, kaçınılmaz olarak, başkalarının en iyi anladığımız yanları, bize benzeyen yanlarıdır.