Tek bildiğimiz şu: İnsanlar, insana yaraşır şekilde yaşamıyor. Ama hala dışarıdaki bu gerçek yaşamın dayandığı ilkelerden bihaberiz: Bütün düşüncelerimiz olumsuz.
Her insanın düşlerinin gerisinde, içinde yaşadığı dönemin kargaşaları gizlidir; sıradan bir kişisel kaygı boyutuna indirgenmiş bile olsa. içimiz bölünmeler, yabancılaşmalar, savaşlar ve boş sözlerle dolu. Bize, insan vicdanının zaten hep huzursuz olduğu bir çağda yaşadığımızı söyleyenler çıkabilir: Ama bu, hayatımız için endişe etmekten, yolumuzu gözleyen sakatlanmaları düşünüp acı çekmekten alıkoyamaz bizi: Ne de olsa anne babamızın nasıl yaşadığını biliyoruz. Ateşler içinde yanan bir kedi gibi, deniz tutmuş bir keçi gibi şaşkın bir mutsuzluk içindeyiz.
Acımız nereden, yaşamımızın hangi kısmından kaynaklanıyor, bilmiyoruz. Tek bildiğimiz şu: insanlar, insana yaraşır şekilde yaşamıyor. Ama hala dışarıdaki bu gerçek yaşamın dayandığı ilkelerden bihaberiz: Bütün düşüncelerimiz olumsuz. Meşhur Alain'in bize söylediği gibi: "Düşünmek, 'hayır!' demektir." Ama yalnızca Kötülük Tini ilelebet hayır diyebilir. Oysa, ruhun artık kendi kararlarından şüphe etmeyeceği bir zaman gelecektir: O zaman insan, bu kadar uzun süre savunmada kaldığı için utanç duyacaktır.
İnsan zamanın akışının ayırdına varıyorsa, bu, kötü yaşadığını gösterir ama yaşıyordur yine de. İyi yaşadığında zaman akıp geçmez zamanın sahibi olursun.
Paul Nizam, lise yıllarında Sartre ile dostluk kurup, 20li yaşlarda felsefe okuduktan sonra Fransa dan ayrılarak Aden e gitti ve 2yıl orda kaldıktan sonra, edebi denemeleri ve kitaplarında Marksist edebiyat kullanıp, kominist, işçi kökenli, devrimci adamları konu alır, Aden Arabistan da Sartre uzun 1önsöz yazar, "hepimiz canavarız, Nizan ın
Yolculuk, bir iç sürgünün başlangıcı olabilir bazen de bu yolculuğun başlaması için gerçek bedensel bir yer değişikliği gerekir. Yani halis mulis mis gibi bir yolculuk gerekir. Boğulduğunu düşündüğün varlığı artık hissedemediğin ve zamanın akışını fark ettiğin yerden “daha” ve “başka” olan bir yere göç isteği. Nefes almak ihtiyacı ve arzusu ile
En çalkantılı kitlesel halk hareketlerine sahne olmuş Fransa’nın asi çocuğu. Sartre’ın gençlik ve ‘dava’ arkadaşı. Burjuva ve sermayeye karşı savaşan devrimci hareketin önce içinde sonra karşısında olmuş, ihanetle suçlanmış ve enseden tek kurşunla sonsuzluğa uğurlanmış bir arkadaş, Paul Nizan…
Günlük tadında bir anlatı. Fransa sömürgesi olduğu zamanlarda Aden’e yaptığı yolculuğu ve orada bir Fransız gibi yaşarken sömürülen yerli halk üzerindeki gözlemlerini yazmış. Sömürge devlerinin kirli çamaşırlarını dökmüş ortaya.
Ezelî hikaye…
Ezen azınlık ezilen sessiz çoğunluk ve ikisi arasında gidip gelen aydın sorunsalı…
Gerisi boşluk.
Hayatı öğrenmeye değil yaşamaya ihtiyacı olan tüm idealist gençler gibi öfke yüklü cümlelerle acımasız eleştiriler yapıyor. Tabii ki ödülü genç yaşta koparılmak bu kirli dünyadan…
Hayatta araç olması gerekenleri amaç haline getirerek savunulacak şeyler üretenler, -adına her ne derseniz deyin - insanı kitlesel değerler uğruna harcayan bir canavara dönüşmüş tarih boyunca.
Ne adına olursa olsun kimseyle savaşmayın. Çünkü dava, seni asla savunmaz ama senden koşulsuz şartsız itaat ve koruyuculuk bekler.
Ne adına mı?
Güzel günlerden oluşan bir çoğul gelecek ve nihayetinde adaletin tecelli bulacağı belirsiz bir hesap günü adına. Oysa ki;
Dünyadaki insanlar sadece nüfus kağıtlarında yazan birer sayıdan ibarettirler.
Sizi tanıyan son kişi de öldüğünde hiç yaşamamış gibi olacaksınız klişesiyle bitireyim.
Unutmayın ki;
Yalnızsınız…