1947 yılında Karlsruhe’te doğdu. Lisans öğrenimini Münih Üniversitesi'nde tamamladıktan sonra Hamburg Üniversitesi'nde doktora yaptı. Ardından Karlsruhe'ye dönüp 1992'de, halen devam ettiği Mochschule für Gestaltfung'da Felsefe ve Estetik Kürsüsü'nde göreve başladı. Temmuz 1999'da Heidegger'e adanmış bir kollokyumda, Louis Althusser ve Claude Lévi-Strauss'un “Hümanizmin sonunun geldiği”ne ilişkin “felsefe”lerinin devamı niteliğindeki düşüncelerini dile getirmesi skandala neden oldu. Sloterdijk, Nazizmin sempatizanı olduğu yolundaki eleştirilere karşılık, yalnızca çağının problemlerine eğildiğini açıklayan ve modern insanın artık hiçbir ideolojiden nasiplenemeyeceğini düşünen bir filozoftur.
Günümüz sanat dünyasında teorik zemin üzerine inşa edilen açıklamaların, eserlerin etkisinden bile daha önemli hale geldiği aşikar. Basın bültenleri, sergi metinleri ve eser çözümlemeleri arasında mekik dokuyan terimler ve kodlanmış referanslar, bu konularda derinlemesine bir bilgi sahibi olmayan sıradan izleyici için adeta bir yapboza, hatta
‘Devingen yeni-tutuculuğun dünya formülü şöyledir: Bilinçsizlik artı yüksek hız ya da patlamaya karşı hareketsizlik.’
Peter Sloterdijk bu cümleyi kurduğunda yıl 1988di. Sovyetler henüz dağılmamış, Berlin duvarı yıkılmamıştı. Sosyal medya dediğimiz şey de yoktu.
Ve Sloterdjik hızdan bahsediyordu..
Hızın, bilinçsizliğin ve eylemsizliğin neredeyse tüm boyutlarını deneyimliyoruz.
Peki başlangıç ne zamandı? Onca şeyin, edebiyatın, bireyin kendini görüşünün başlangıcı ne zamandı?
.
5 ders- 5 başlık boyunca sonlardan ve süreçten ziyade başlangıçlardan, şiirden, hareketten bahsediyor Sloterdjik. Kolay konular değil elbet.
Anlatışı ve dilinin de kolay olmadığı gibi. Konuya girmeniz biraz zaman alıyor. Ancak dilden bahsettiği noktalar ise çok net, işte orada yakalıyorsunuz ve ilerliyorsunuz.
.
Ve bir alıntı da iliştireyim:
'... şiirler ve diğer özgürce söylenen her şey,kendilerini açığa vuran nefesten gemilerdir. Bu nedenle özgür kelimeler, büyük kelimelerden daha önemlidirler.'
.
Frankfurt Derslerini okumayı, sunduğu çeşitliliği, açtığı ufukları seviyorum.. Umuyorum ki Ketebe bu özenle basımını sağladıkça ben de okumaya devam edeceğim –
.
Gürsel Uyanık ve Ahmet Sarı çevirileriyle
İlginç ve bir o kadar etkili bir yaklaşımla kaleme alınmış, Peter Sloterdijk eseri.
İsa'dan Deluze'ye, Napolyon'dan Stalin'e bir çok isim üzerinden tarihi dersleri anlatıp insanlığın bu dersler üzerinden edindiği tecrübeyi işliyor ve sonuç hayli karamsar...
aslında bunu işlerken bir çok tarih felsefesi sorusu sormuş yazar. tarih bir birikimden ibaret midir? ilerler mi? ilerliyorsa bu birikimlerin bir sonucunu mu doğurur? tarihten ders almak özgürleşmeyi doğurur mu? gibi bir çok satır arası felsefi sorulara cevap verdiğinizi fark edeceksiniz. Sloterdijk'in bu tarzını oldukça beğendim diyebilirim. alman ekolü edebiyat-felsefe ve sosyoloji alanında da önde giden bir ekol zaten pek de şaşırmamak gerek.
Ancak yazarımıza katılmadığım yerler de oldu. ana hatlarıyla insanın ilerleyişinin tarihten gelen birikimle değil, tarihsel birikim aracılığıyla ileriyi okuyabilen bazı özel insanların yetileriyle gerçekleşeceğini düşünüyorum. özellikle iletişim teknolojisinin akıl almaz boyutlara ulaştığı günümüzde her bilgi bilindikten sonra eskimeye ve unutulmaya yüz tutuğu ve bilgi kirliliği içinde insanoğlunun yüzdüğünü düşünürsek ilerlemenin ne denli zorlaştığını görmek mümkün olacak. bu noktada tarihsel tecrübe ve birikimin insanın ilerleyişine katkısı çok büyük soru işaretleri barındırıyor.
isimler üzerinden yapılan analizlerde ne kadar doğruluk payı varsa değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu da tarihsel birikim içerisinde değerlendirmek gerekiyordu. yazar burada, bu tarihsel bilgiyi es geçmiş. dediğim gibi, tarihsel birikimle değil, tarihsel birikim ''aracılığıyla'' ilerleyebilir bilgiyi dikkatli okuyan insanlar.
martin heidegger ve nietzche üzerinden insan denen kavramın ne anlama geldiği, ne olması gerektiği ve tarihsel olarak daha geriye giderek platon'un zoonpolitikon dediği insanın kuralları bağlamında, varlık sahasına gelen bireylerin toplumsallık şuurlarının kurallarının ne olduğu hakkında bilgi vermektedir. Kısacası insanın evrendeki konumuna atıf yaparak insan-doğa ikiliğine açıklama getirilmeye çalışılmıştır.