"Anılar öldüremez. Dayanamayacağın kadar acıtır, belki. Ona direnebilirsek de bizi içine çeken boğucu bir dehlizden, üzerinde yüzdüğümüz bir denize dönüşür. Mesafeleri katedebiliriz. Ona hükmeder kendi irademizi kabul ettiririz."
Savaș sana çok șey öğretir. Bunların ilki, duyu yetinin keskinlesmesi ve ateş atıldığı yerin yönünü tayin edebilmek için
dikkat kesilebilmendir. Sanki bedenin, içinde pusula olan büyük bir kulağa dönüşmüş gibi dört yönü belirleyebilirsin. Ya da beş yön çünkü artk gökyüzü de sana ölüm getirebilecek yönlerden birisi olmuștur. Ïkincisi; bir miktar teslim olup ancak ölçüyle korku yaşamandır. Sadece yeteri kadar. Korkun bundan zerre miktarınca artacak olsa gereksiz yere evini terk edip gitmek zorunda kalırdın, oysa șehrin diğer yanında da
bombardiman var. Yine aynı şekilde korkun, zaman içinde bedenini yok edinceye kadar yiyen habis bir hastalğa dönüşürdü. Yine korkun zerre miktarınca azalacak olsa bu sefer de merdivenlerden sığınaklara inmek veya balkon ve pencerelerden uzakta merdivenlerde oturmak konusunda aceleci davranamazsın. Füze seni böylece göz açıp kapayıncaya kadar öldürür. Üçüncü olarak da savaş sana evini terk etmek zorunda kaldığında önemlinin önemlisini yanına almayı öğretir.Bir șișe su mesela, sen bedeninin uzuvlarını veya küçüğünü toparlamaya çalışırken gözden kaybedebilecegin yaşlı bir kadın... Kesin olan şu ki savaşın sana öğrettiği dördüncü, beşinci, altıncı şey de var... Ama önce de öğrensen sonra da öğrensen her zaman öğrendiğin şey "tahammül" oluyor.