Teslimiyet; zamansız ve mekansız bir roman. Anlatan kişi iki oğlunu savaşa göndermiş, eşiyle birlikte onlardan haber alabilme umuduyla yaşayan bir çiftçi. İki kişilik hayatlarına bir anda yabancı bir küçük çocuk dahil oluyor ve yeni bir aile oluşuyor. Çiftlikteki yaşamlarını, eşiyle tanışmasını, ilişkilerini, oğullarını anlatarak başlıyor. Savaşın bir gün biteceğini ve oğullarının döneceğini düşünüyor. Ancak zamanla savaşın kendilerine yaklaştığını ve geçici hükümetin kararıyla yaşadıkları kasabayı terk etmeleri gerektiğini öğreniyorlar. Bu karara göre kasabadaki evlerin ve diğer her şeyin yakılması ve halkın, hükümetin güvencesi altındaki ‘saydam şehir’e yerleşmesi zorunlu tutuluyor. Saydam şehir, devasa camdan oluşan yapısıyla şeffaf bir yaşam gerektiriyor. Burada evlerin, kişilerin gizliliği yasak. Yapılan her şey göz önünde. Hükümetin, rahatlıkla izleyebileceği gibi hem de.
Atığın, kokunun olmadığı, her şeyin kontrol altında tutulduğu, yaşam şartlarının herkes için eşit olduğu, güneş batmadığı için sürekli aydınlık olan ve uyumlu bir yaşantının hüküm sürdüğü bir şehir bu. Para, hırs, cimrilik yok. Yapılan her şeyin bir sebebi var. Yaşamak için çok uygun görünse de sorgulamak için çok daha fazlasına sahip. Normalden farklı olan bu yeni hayata alışma ve sonrasındaki sorgulama süreci diğer iki bölümü oluşturuyor. Bu uçsuz bucaksız huzurun insanı ne kadar etkileyebileceğine, değerlerinden ve karakterinden ne kadar uzaklaştırabileceğine şahit oluyoruz.