Saint Michael Fransız Lisesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Roma Hukuk Fakültesi'nden mezun olan Rekin Teksoy, Yön, Sosyal Adalet, Ataç dergilerinde başlayarak çeşitli yayın organında sinema konusunda yazılar yazdı; Ramazan Arkın'ın sahibi olduğu Arkın Yayınevi'nin hazırladığı Sinema Ansiklopedisini ve Cumhuriyet Ansiklopedisininyayın yönetmenliklerini ve yazarlıklarını yaptı. Birçok önemli yazarın eserini Türkçeye çevirdi.
Rosa Lüksemburg adlı oyunu, Küçük Sahne'de uzun süre sahnelenen sanatçının en önemli yapıtlarından biri; Rekin Teksoy'un Sinema Tarihi adlı kitaptır. Bu yapıt, arka kapağında belirtildiği gibi "Bugüne kadar Türkiye'de yazılmış ve yayınlanmış en kapsamlı sinema kitabı"dır.
Sinematek Derneği yönetiminde görev alıp, bir ara ikinci başkanlık görevinde bulunan Rekin Teksoy, tiyatro-sinema oyuncusu Sevil Candan'la evlenip ayrıldı.
Larousse Gastronomique'in de Türkçe basımının danışmanlar kurulunda yer aldı.
On yılı aşkın süredir TRT 2 televizyonunda sinema ve edebiyat programı yapan ve yirmi yıldır İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Sinema derslerini veren Rekin Teksoy, Decameron'un tam çevirisiyle İtalya Cumhurbaşkanı Kültür Şövalyesi sanı ve İlahi Komedya çevirisi ile İtalyan Senatosu Çeviri Ödülü'nü almıştır.
Hollywood filmlerinin konularının dünyanın dört bir yanında yaşayan sıradan insanların ilgisini çekebilmesi, bu ilginin önemli bir gerekçesiydi. Bu başarıda, sessiz sinema döneminden başlayarak, filmin üretiminde yapımcının tek seçici olmasının payı büyüktü. Gerçekten de, konuyu, senaryo yazarını, yönetmeni, oyuncuları, teknikerleri seçen, çalışma olanaklarını sağlayan hep yapımcıydı. Ortaya çıkan ürün, çoğu kez bir yaratıcının sanat anlayışının sonucu olmaktan çok, olabildiğince geniş kitlelere ulaşarak bol getiri sağlaması amaçlanan bir maldı. Bu nedenledir ki, Hollywood'a damgasını vuranlar, yönetmenler değil lrving Talberg, Louis B. Mayer, Cari Laemmle, Darryln F. Zanuck gibi yapımcılardı. Başka bir deyişle film de, tıpkı Charles Chaplin'in Asri Zamanlar'ında olduğu gibi, makineleşme çağının üretim zinciri içinde üretilerek tüketime sunulan herhangi bir maldı. Bu üretimde yönetmenlerin genel çizginin dışına taşmaya kalkabilecek isteklerine yer yoktu. Hollywood sineması, belirli türlere dayalı, seyircinin belirli noktalarda tepki göstermesini sağlayan ve temelde aynı konuları ufak tefek değişikliklerle sürekli olarak işleyen, kendine çizdiği sınırların dışına çıkmayan bir sinemaydı. Dünya ölçeğinde ilgi gördüğüne göre de, ticari açıdan hiç kuşkusuz başarılı bir sinemaydı.
Platon'un Devlet adlı yapıtının yedinci kitabında, bambaşka bir amaçla da olsa değindiği "gölgeler" ise sinemanın dayandığı tekniğe ilişkin ilk yazılı belge olmak özelliğini taşır. Platon karanlık bir mağaradaki insanların, arkalarından
gelen ışığın etkisiyle karşılarına vuran gölgelerini gördüklerini, gölgelerin de onlarla birlikte hareket ettiğini yazar. Böylece ışığın, hareket eden nesnelerin
gölgelerini yansıttığı gerçeğinin Eski Yunan'da da bilindiğini doğrular.
Oscar Ödülleri binlerce kişilik bir seçiciler kurulu tarafından belirlendiği için, sonuç sinema sanatına katkıda bulunan filmlerden çok, geniş kitlelerin beğenisini yansıtan filmlerin ödüllendirilmesi olur. Bu konuda onlarca örnek verilebilirse de, Hollywood'un yetiştirdiği yaratıcıların belki de en başta geleni Charles Chaplin'in hiçbir filminin en iyi film, en iyi yönetmen ya da En İyi Oyuncu Oscarı'na değer görülmemiş olması, Oscar'ın değerlendirme ölçütleri konusunda en iyi örneği oluşturur.
"Gerçekliğe öykünmek kalıcılık getirmez, çünkü gerçeklik değişken ve geçicidir. Kalıcı olan, sanatçının gerçekliğe yaklaşma biçimidir ve bu amaca kısır bir öykünme ile değil, gerçekliği yeniden yaratmakla ulaşılır." Jean Renoir
"İtalyan sinemasının belki de en özgün yaratıcı yönetmeni Federico Fellini
( 1920-1993) Rimini'de doğdu. Yönetmen, filmlerinde sık sık değindiği çocukluk dönemini hiç anımsamadığını, anılarını uydurduğunu söylese de, çocukluk
dönemini etkileyen üç öğenin Katoliklik, faşizm ve sirk dünyası olduğu bilinir."
Gözleri görmeyen bir çiçekçi kız, sarhoş olunca kötü yanlarından arınan bir milyoner ile kızın gözlerini açtırmak için milyonerin parasını kullanıp hapse girmeyi göze alan Şarlo arasındaki ilişkiler, kahkahayla hüznü ustaca birleştirirken, toplumun bireyi nasıl ezebildiğini de vurgular. Milyonerin sarhoşken Şarlo'ya sarılıp, ayılınca kovduğu, Şarlo'nun boks yaptığı, çöp topladığı sahnelerdeki dayanılmaz güldürüye karşın, film içerdiği hüzünle klasikleşir. Mahallenin çocuklarınca alaya alınan, hapisten yeni çıkmış, bastonsuz kalmış Şarlo'yu tanıyan çiçekçi kızın yüzündeki şaşkınlığa, Şarlo'nun gözlerinde, acıyla sevincin iç içe geçtiği benzersiz bir bakış karşılık verdiğinde, sinema tarihinin unutulmayacak görüntülerinden birini yaratmış olur Chaplin."
"Muhsin Ertuğrul'un yönettiği lstanbul'da Bir Facia-i Aşk (1922) Türk sinemasında yeni bir dönem başlatan filmdir. Celal Esat'ın (Arseven) Almanya'da arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Transorient Yapımevi adına çektiği Faust uyarlaması Die Tote Wacht (Ölü Uyanıyor, 1917) ise yurt dışında çekilen ilk Türk filmidir."
Genel olarak sinema tarihine çok hakim bir yazar ve televizyon programcısı olan Rekin Teksoy tarafından yazılmış bu eseri, Türk sineması hakkında bilgi edinmek isteyen tüm okurlara gönül rahatlığı ile önerebilirim. Kitap hem Türk sineması ile ilgili çok önemli bilgiler ihtiva ediyor hem de sonunda bulunan kronoloji sayesinde dünya sinema tarihinde yaşanan önemli olayları, yaşayan önemli kişileri ve çekilen filmleri paylaşıyor.
Bir kaç ay önce 2. Üniversiteme yeni başlamıştım. Fakültede ilk günlerim dersimiz boş geçince hem iş hem okulun verdiği yorgunlukla uyuya kalmıştım. Yaklaşık yarım saat sonra uyandığımda anfinin sınıf arkadaşlarım haricinde öğrenciler tarafından dolu olduğunu dersinde başlamış olduğunu farketmemle beraber başka bir bölümün dersinde olduğumu
Rekin Hoca ev buluşmalarımızda bu kitabı 1 yıl içinde yazdığını aktarmıştı. İmzalatmak için taşıdığım çantadan övgüsünü esirgemeyecek denli mütevazı, kurabiye ikram edecek denli bizden, çok değerli anıları paylaşacak denli beyefendi ve dost canlısıydı. 20 sene Sinema ve Edebiyat programını sunmasından, edebiyat nişanı aldığı çevirilerinden bahsetmeme gerek yok. Kullandığı Türkçe benim için her daim en lezzetli olanıydı, kendimi bundan sıyırmak için bir dönem okumayı bile bıraktım, istemsizce bulaşıveriyordu üstüme. Bu kitap ülkemizde sinema adına yazılmış ve yazılacak olan en kapsamlı kaynaktır. Yabancı muadillerinin de çoğundan iyi olduğu su götürmez. Tek eleştirim editörlüğe: Jaws ile ilgili kısımda "balina" tabiri kullanmaları, bunu gözden kaçırmış olmaları talihsiz bir detay olmuş. Bir de Rocky ile ilgili bir detay vardı ama hatırlayamadım şimdi. Benim için sinemanın kendisinden daha değerli bu kitap, çünkü içinde izlenmiş filmler değil, yaşanmış anılar saklı. Daima hatırlanacaksın, güzel adam.