Anne, my dear, everything
here is disaster: closed, under
restoration, bircked up, broken, sadly lacking,
reconstructed, brought down, now
in disuse, utterly gutted, quite
ruined, badly weathered, reinforced, past repair,
toppled, razed, formerly vast,
slashed, scarred, defaced, vandalized, once resplendent,
damaged by earthquake, lost, burnt,
interrupted by the Sultan's death,
unexcavated, filled in, whereabouts unknown-
Anne sevgilim, burada her şey
felaket: kapatılmış, yenilenmekte,
taş taş üstüne, kırık dökük, içler acısı, yetersiz,
yeniden yapılmakta, yerle bir,
kullanılmıyor artık, içi dışına çıkmış, yıkıntı
içinde, perişan, biraz tamir görmüş, onarılmaz durumda,
allak bullak, eskiden muazzammış ama,
yıktırılmış, şerha şerha, yangın yeri, kir pislik, soyulmuş,
çalınmış, çapulcuların eline düşmüş, yara bere, görkemliymiş de
yağma edilmiş, depremde çökmüş, yitmiş, yanmış,
yarı kalmış Padişah ölünce,
kazısı yapılmamış, dondurulmuş, yeri belli değil artık-
Mostly that, I find, in İstanbul:
a nowhere city faint
beyond finding, a site for Baudelaire,
'hospital whorehouse prison purgatory hell'-
İstanbul'da bunu buluyorum en çok:
hiçbir yerin kenti bu, varla yok arası,
bulunması zor bir yer, tam Baudelaire'e göre,
'hastane, kerhane, hapishane, araf, cehennem'-