En sevdiğim bilimkurgu klasikleri arasına girdi..
Kitabımız Will isimli baş kahramanımızın Omega isimli bir gezegene yeni inmiş bir gemide, hafızası tamamen silinmiş şekilde uyanması ile başlıyor ve olaylar gelişiyor.
Kitap çok akıcı ve aksiyonluydu. Sayfa sayısının azlığına göre bu kadar olayı içinde barındırabilmesi kesinlikle takdire şayan.
Uzun uzadıya alt metninden tutun da toplumsal eleştiri kısmına kadar derin bir inceleme yapabilecek bilgi birikimine sahip olduğumu düşünmüyorum. Bu sebeple rastgele fikirlerimi paylaşacağım sadece.
Kitaptaki ilerlemenin gelebileceği son noktanın tasviri beni oldukça etkiledi. Finalde bu fikre karşı çıkıyor ve Will'in ilk adımı attığını görüyoruz ama bu gerçekten doğru hareket mi? Kaosun içindeki özgürlük, mutlu ve huzurlu bir mahkumiyetten daha değerli midir?
Bu ikileme bir çok bilimkurgu eserinde rastlanır zaten. Dünya'nın asla bir denge noktası bulamayacağı fikri geleceğe olası bakış açılarında baskındır. Mutlak distopik, baskıcı kötücül bir yer olur gelecek yada mutlak ütopik, özgür iradesi elinden alınan insanlarla dolu huzurlu bir yer. Ama ikisi de sorunludur, eskiye dönüş yolu aranır. Romanlarda bizi bunlar hakkında düşünmeye sevk eder.
Bu romanda bunları düşündürme konusunda oldukça başarılıydı. Farklı bir çizgisi, anlatımı vardı. Yapay zeka ve robotlaşma çağımızın son zamanlarında ki gündemiyken okuması daha keyifliydi, özellikle yazıldığı zamanı düşününce.
Herkese tavsiye eder, iyi okumalar dilerim..