Namaz, mü'minin günde beş defa Allah'ın huzuruna kabulüdür. Namazın pek çok sırları vardır. Bunlardan bir kısmını Mevlâna şöyle anlatır:
" Namaz tekbirle girmek ' İlahî, biz senin huzurunda kurban olduk. ' demektir. ( Tekbir getirerek kurban kesildiği gibi, tekbirle namaza girmek de, ' Allah'ım, canımız sana feda olsun! ' anlamındadır.
Namazda kıyama durmak, Allah'ın huzurunda kıyametteki muhasebeyi hatırlatır. Biraz sonra, utancından, ayakta durmaya dermanı kalmaz, rükûya eğilir.
Başı rükûda iken ' Hakkın suallerine cevap ver ' diye İlâhi ferman gelir. Rükûdan başını, mahcup olarak kaldırır, ayakta duramaz, yüz üstü secdeye kapanır.
Tekrar ona, ' Secdeden başını kaldır! Yapmış olduklarından haber ver ' diye ferman gelir. O, mahcup bir halde başını kaldırırsa da, tekrar yüzü üstüne kapanır.
O ağır yükün tesirinden dizleri üstüne çöker.
Sağa selam verir; enbiya ve melaike tarafına bakar, onlardan şefaat talep eder. Onlar derler: Çare ve yardım günü geçti. Çare, dünyada olabilirdi. Orada salih amellerde bulunmadınız, o günler gitti.
Sola selam verir; akraba ve taallukatı tarafına bakar. Oradan da bir fayda göremez.
Herkesten me'yus olunca, dua için iki elini kaldırır. ' Ya Rabbi, cümleden ümidimi kestim. Kuluna melce ancak Sensin. Senin rahmet ve mağfiretine nihayet yoktur. ' der.
Ne mutlu namazını bu hassasiyetle kılabilenlere!
Mümin tertemizdir ve öyle olmalıdır. En küçük bir hatası bile hemen göze batar. Kâfir ise, her tarafı hatalarla dolu olduğundan, bu hataları o kadar dikkati çekmez. Mevlâna'nın ifadesiyle ' demirci zenci olursa, duman onun yüzünde bir iz bırakmaz. '
' Her kap içindekini sızdırır ' derler. İnsanın ruhunda gizlenenler, söz ve davranışlarına yansır. ' Ağzınızı her açışta başkaları oradan içinizi seyreder ' denilir.