Sandra M. Gilbert

Tavan Arasındaki Deli Kadın author
Author
8.0/10
1 People
8
Reads
2
Likes
819
Views

Newest Sandra M. Gilbert Quotes

You can find Newest Sandra M. Gilbert quotes, newest Sandra M. Gilbert book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Ancak kadının kendisini iyileştirebilmesi için öncelikle enfeksiyon kapmasına neden olan cümlelerden kurtulması gerekmektedir. Kendini “Buruşuk bir Yaratıcı’dan” alıp, içine çektiği acıdan ya açık bir biçimde ya da gizleyerek ama mutlaka kurtarmalıdır. Bunu yapmasının tek yolu da Yaratıcı’mn ürettiği metinlerinin üzerinden yeniden geçmesi olacaktır. Ya da aynı meseleye başka bir metafor aracılığı ile bakacak olursak, kadın yazar, “kendi imgesini kristal yüzeyden özgür bırakmak için” çok uzun bir süredir tüm kadınlara ne olması gerektiğini söyleyen aynayı kırmak zorundadır. Bu nedenle, on dokuzuncu ve hatta yirminci yüzyıl boyunca, Amerika ve İngiltere’deki kadın yazarlar, özellikle bu metinlere saldırmak ve yeniden yazmakla ilgilenmişlerdir. Erkek edebiyatının ürettiği kadın imgelerini yapısöküme uğratmış ve yeniden kurmuşlardır. Özellikle de Kraliçenin aynası ile ve paradigma niteliğindeki melek ve canavar imgeleri ile uğraşmışlardır. Ancak bu imgeleri inceleyip, mücadeleye girişirken bilerek ya da bilmeden, korku uyandıran paradigmalan yaratmış toplumun değer ve varsayımlrını da reddetmişlerdir. Bu nedenle ataerkil kurum ve gelenekleri açıktan açığa eleştirmediklerinde bile (ve bizim inceleyeceğimiz on dokuzuncu yüzyıl kadın yazarlarının büyük bir çoğunluğu bunu açıkça yapmışlardır) kendi gizli öfkesi üzerine hareket eden karakterler yaratmışlardır.
elbette kadın yazarın saklamak durumunda kaldıkları arasında en belirgin olan olgunun, her kadın yazann bir biçimde hissettiği kendi “öz hikâyesi” olduğunu görürüz. Çünkü Simone de Beauvoir’ın da belirtiği üzere, kadınlar halen “rüyalannı erkeklerin gördüğü rüyalar aracılığı ile görmektedir
Reklam
Freud’un Psyche ile Soma arasındaki dinamik bağlantıyla ilgili bilinen araştırmalarını başlattığı histeri, tanımı gereği bir “kadın hastalığı” olarak ortaya atılmıştır. Bunun nedeni adını Yunancada rahim anlamına gelen hyster (on dokuzuncu yüzyılda bu organın duygusal rahatsızlıklanın nedeni olduğuna inanılıyordu) kelimesinden almasından çok, yüzyıl dönümünde Viyana’da bu hastalığın kadınlar arasında ortaya çıkıyor olması ve on dokuzuncu yüzyıl boyunca, diğer birçok bozukluk gibi bu ruhsal bozukluğun da Aristoteles’in kadınlığın kendisini bir sakatlık olarak gören düşüncesini destekler biçimde kadın üreme sisteminden kaynaklandığının düşünülüyor olmasıdır. Gerçekten de fiziksel ve sosyal çevreye uyumsuzluk üzerine ortaya çıkan anoreksi ve agorafobi gibi hastalıklar, hem geçmişte hem de günümüzde çok fazla sayıda kadın üzerinde etki bırakmış ve bırakmaktadır. Anoreksi -iştah kaybı, kendini aç bırakmaknedeniyle zarar görenler genelde ergen kız çocuklandır. Agorafobiden -açık ve kamu alanlannda duyulan korku- mustarip olanlarsa sıklıkla orta yaş ev kadınları ve romatizma hastalandır.
Kadmlann, eğer melek gibi davranmıyorlarsa bu durumda canavar olduklanna yönelik bir tehdit altında yaşadığı bir toplumda, kadın olmak güçten düşürücü bir nitelik taşır.
Erkek metinlerinin hapishanesi karşısında bir kurtuluş sunan kalemi ellerine aldıklarında Aurora Leigh ve Mary Elizabeth Coleridge gibi kadınlar, ileride göreceğimiz gibi kendilerini sırası ile melek-kadm ya da canavar-kadın olarak tanımlayarak işe başlamışlardır. Pamuk Prenses ve kötü kalpli Kraliçe gibi, ilk dürtüleri ileride göreceğimiz kimi çelişkiler banndırmaktadır. Ya kendilerini ataerkilliğin cam tabutlannda boğucu korseler içinde hareketsiz bırakıp boğmaya çalışmışlar, ya da aynanın dışında sert ve intihara eğimli tarantellalar yaparak kendilerini yok etme eğilimi göstermişlerdir. Yine de, melek ve canavar imgelerinin sunduğu tüm zorluklara ve tüm kadınlann acısını çektiği verimsizlik ve yazarlık endişelerine rağmen, kadın yazarlar için ‘yazın’ nesiller boyunca mümkün olmuştur. On sekizinci yüzyıl sonuna gelindiğinde -ve burada üzerinde duracağımız en önemli olgu da bu olacaktır- kadınlar sadece yazmakla kalmıyor, aynı zamanda ataerkil imge ve alışkanlıklann sert ve radikal bir biçimde gözden geçirildiği kurgusal dünyalar kuruyorlardı. Ve kendi kendini tasarlayan Anne Finch ve Anne Elliot’tan Emily Bronte ve Emily Dickinson’a kadar birçok kadın, erkekler tarafından yazılmış metinlerin cam tabutundan kalkıp Kraliçenin aynasını çatlatarak çıktıklarında, eski, sessiz ölüm dansını da bir zafer, özgür ifade ve otorite dansına dönüştürmüştür.
Kısacası, tüm bu kadınların seçim, yol ve yaşamlarının bize söylediği, edebiyatçı kadınların dünya üzerindeki kamusal varlıklarını tanımlarken her vakit, eşit derecede küçültücü seçenekler ile karşı karşıya kaldıklandır. Eğer eserini bütünüyle baskı altında tutmaz ya da takma isimle veya anonim olarak yayımlamazsa, “bir kadın olarak” “sınırlarını” alçakgönüllülükle itiraf etmeli ve kadınlara kendi değersiz yetileri sınırında aynlmış “ikincil derecede önemli” konulara yoğunlaşmalıdır. İkinci olasılığın başarısızlığı kabul etmek anlamına geldiğini düşünüyorsa, bu durumda isyan edebilir ve kaçınılmaz görünen aforozla karşı karşıya kalır. Böylece Virginia Woolf’un gözlemlediği üzere, kadın yazar telaş uyandıran güç bir durumun içine hapsolmuştur. “Sadece bir kadın olduğunu” itiraf etmek ile “herhangi bir erkek kadar iyi olduğunu” söyleyip karşı çıkmak arasında bir tercih yapmak zorundadır.
Reklam
79 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.