"Sen iyi misin?"
"Evet," diye fısıldadı.
"Ben sana..." Hades tereddüt etti. "Sana zarar verdim mi?"
Persephone bu soruya gülümsedi; çünkü kendini hiç bundan daha iyi hissetmemişti. "Hayır."
Ardından adamın yüzüne dokunup kaşlarını, burnunu, öpüşmekten şişmiş dudaklarını takip etti ve fısıldadı. "Seni seviyorum."
Hades'in dudaklarına minik bir gülümseme kondu. "Bu kelimeleri bir daha duyabileceğimi sanmıyordum."
Hades'in itirafı yüreğini sızlattı.
Gözleri dolmaya başladı. "Seni sevmeyi hiç bırakmadım."
"Şşt, sevgilim." Hades'in bakışları şefkatliydi. "İnancımı hiç yitirmedim."
"Sen... üzgün değil misin?"
Hades bunu bir an için düşündü. "Evet demeni ister miyim? Elbette."
Persephone'nin omuzları çöktü. "Ben... hazır değilim."
"Biliyorum." Hades alnını öptü ve dudakları tenine değdiği anda Persephone ağlamaya başladı. Hades, tanrıçanın gözyaş larını sildi. "Anlat bana."
"Her şeyi mahvettim." Yüzünü tanrının göğsüne gömdü. "Şştt," diyerek onu yatıştırdı. "Hiçbir şeyi mahvetmedin sevgilim. Kendine ve bana karşı dürüst oldun. Senden tek istediğim bu."
"Artık benimle evlenmeyi nasıl isteyebilirsin? Sana hayır dememden sonra?"
"Seninle evlenmeyi daima isteyeceğim; çünkü her zaman seni karım ve kraliçem olarak görmek isteyeceğim."
"Evlen benimle."
Persephone çekilip oturdu. Hades hâlâ içindeydi ve hareketle birlikte tanrının gözleri birer kömür gibi parladı. "Ne?"
Onu doğru duymasına imkân yoktu .
"Evlen benimle Persephone. Kraliçem ol. Yanımda duracağını söyle... ebediyen."
"Hades, ben ciddiyim. En büyük zayıflığını, en derin korkunu, en kıymetli varlığını bilmek istiyorum."
İşte o zaman Hades'in yüzü ciddileşti ve ona içini titreten bir yoğunlukla baktı.
"Sensin," diye cevap vererek Persephone'nin öpüşmekten şişmiş dudaklarına dokundu.
"Ben miyim?" Bir an için kafası karıştı ve sonra Hades'in ne söylediğini anladı. "Tüm o şeyler ben olamam."
"Sen benim zayıflığımsın, seni kaybetmek en büyük korkum ve sevgin en kıymetli varlığım."
“Bedenim ölümün rahatlığına tutunuyor, onun basitliğini arıyor. Onun yerine bu tükenmiş ve karmaşık dünyada yaşamaya zorlanuyodum. Ayak uyduramam. Ayak uydurmak istemiyorum.”
“Bedenim ölümün rahatlığına tutunuyor, onun basitliğini arıyor. Onun yerine bu tükenmiş ve karmaşık dünyada yaşamaya zorlanıyorum. Ayak uyduramam. Ayak uydurmak istemiyorum."
“Hades senden nefret etmiyor.” Apollo adeta onu payladı. “Nefret etmek onun içinde yok.”
“Bana bakış şeklini görmedin.”
“Tamamen yaralanmış gibi mi ?” diye sordu Apollo. “Sanırım anlıyorum Persephone.”
Persephone kirpiklerini kırpıştırdı.
“Sadece canı yandı ve hüsranla dolu. Hepimiz için önemli şeyler vardır, diğer her şeyin üzerinde tuttuğumuz şeyler. Hades güvene değer verir. Güven kazanma sürecine değer verir. Başarısız olmuş gibi hissediyor."
“Tüm kötülükleri bir kutuya koyan kimdi ki ?” diye sordu Persephone. “Aptalca görünüyor.”
Kardeşler bakıştı. “Babamız.”
Persephone gözlerini devirdi.
Güç, zekânın yerini alamıyordu işte."
"Apollo’yu uzun zamandır tanırım. Bencil, benmerkezci ve kabadır ama çok da yalnız.”
“Belki de bencil, benmerkezci ve kaba olmasaydı yalnız kalmazdı.”
“Demek istediğim şu ki arkadaş istiyor. Evet, arkadaş edinmek için pazarlıklar yapmak zorunda olması biraz acınası ama fark etmediysen diye söylüyorum, Apollo samimi ilişkiler konusunda bir şey bilmiyor. O yüzden âşıklarıyla ilgili s*çıp batırıyor.”
“Daha iyi olmayı denemiyor bile.”
“Çünkü yapmasına gerek yok. O bir tanrı.”
“Bu bahane değil.”
“Ancak yine de bir bahane.”