Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Seda Yılmaz

Seda YılmazGiysiler Ne Anlatır? yazarı
Yazar
Çevirmen
8.0/10
18 Kişi
75
Okunma
1
Beğeni
1.092
Görüntülenme

Seda Yılmaz Sözleri ve Alıntıları

Seda Yılmaz sözleri ve alıntılarını, Seda Yılmaz kitap alıntılarını, Seda Yılmaz en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bedenimize ne kadar iyi bakarsak zihnimize de o kadar iyi davranırız.
Bizler bu dünyadaki bedenlerimizle var oluyoruz. Dolayısıyla bedeni ayrı zihni ayrı düşünmek bence oldukça yersiz. Bedeninize iyi gelen, benzer şekilde ruhunuza iyi gelmeli.
Spor, hayatımdaki ana renklerden biri. Birçok gazete benim için "Hayata sporla tutundu!" gibi manşetler attı. Çünkü Türkiye'de bir insan engelliyse, özellikle de tekerlekli sandalyedeyse hayata küsmüş, evden çıkamayan, sosyal hayata katılmayan biri olarak görülüyor. Spor yapıyorsa da mutlaka biraz yaşam sevinci elde etmek için yaptığı varsayılıyor.
Sayfa 107 - Gizem Girişmen, Engelli OkçuKitabı okudu
Reklam
Benlik, yani bana uygun olanın ayırdına vardığımda on yaşındaydım. O tam benlik dediğim giysiyle, bir benlik, bir kimlik oluşturulamayacağını anladığımdaysa otuz iki.
Hiçbir şeyin tadı zayıflığın verdiği hissin yerini tutmaz. Kate Moss
12 Eylül — Kenan Evren
"Ülkeye kapitalizmi ekmek üzere görevlendirilen ahlak yoksunu cuntacı bir general."
... "Kısır döngüden çıkmak için oradan kapı dışarı edilmek gerekiyordu. Sonunda önemli olanın, insanın özgürlüğünü bulması olduğunu anladım." ...
Reklam
Mini etek.
-Mini etekle, aileme ve topluma başkaldırdığımı düşünüyordum. Bilirsiniz etek boyu hiç öyle yabana atılacak bir mevzu değildir. Kısalan her santim, hatta her milim, başlı başına bir mücadele alanına karşılık gelir.
Neden sevimli olmak zorunda hissediyorduk? Niye yüzümüzde sabitlenmiş bir gülümsemeyle gezinmeliydik? Ne diye bize derli toplu oturmak, bu dünyada az yer kaplamak belletilmişti?
Sayfa 143Kitabı okudu
Modern Batı düşüncesi Antik Yunan filozoflarının dünyasına dayar sırtını. Yani kadının bedeni, erkeğin aklı temsil ettiği konusundaki saçma varsayımın kökleri buradadır.
Leyla Erbil'in cümlelerinden taşan hissi duyumsuyordum: "Yaşam buydu işte; yaşam, genç kızlığının kitap sayfalan arasında saklayıp kuruttuğu, arada bir açıp baktığı, o ince yerlerinden çoktan beri eriyip dökülmüş ak yasemin değildi, kirlenmeyi, pislenmeyi göze alarak, ayıpları, yasakları, sevinç ve acıları üstlenerek götürülmesi gerekiyordu yaşamın"
Reklam
Öğrenilmiş Roller
Woolf kadınlara, para kazanmaları ve kendilerine ait ayrı bir odaya sahip olmaları konusunda nasihat etmişti. Şüphesiz kıymetli bir öğüttü bu ama bir kadının her şeyden önce, Clarissa P. Estés'in dediği gibi "kendi elleriyle yaptığı ve anlamlı kıldığı hayatı”nı yaratması gerekmiyor muydu? Kendime şöyle bir baktım. Evet, para kazanıyordum, hatta bir çalışma odam da vardı. Peki emeğimle yoğurduğum, sadece ve sadece bana ait bir hayata sahip miydim? Hayatımın harcını karabilmiş miydim? Yoksa bunları yapabilmek için hep bir kurtarıcıya mı ihtiyaç duymuştum? Üzerinde peleriniyle gelip bana hayatı öğretecek beyaz atlı bir prense? O vakit bir yüzleşme daha yaşadım. Soket çoraplar giyen, tatlı kadın kisvesine bürünmek, büyümeye ve yetişkin olmaya karşı geliştirdiğim bir savunma mekanizmasıydı aynı zamanda. Hem zaten prensim vardı; bana yol gösterirdi. Yaşımın otuzu geçmiş olması, epeydir kendi paramı kazanmış ya da evlenmiş olmam büyüdüğüm anlamına gelmiyordu. Çalışıyordum çalışmasına ama bir ayda cebime giren paranın büyük kısmını beğendiğim ayakkabıya verebileceğimi söylemekten geri durmuyordum. Ne de olsa o para benim cep harçlığım sayılırdı. Onu, içimden nasıl gelirse öyle harcamak hakkımdı. Hiçbir zaman ev geçindirmek gibi bir derdim olmamıştı ki. Anlayacağınız, öğrenilmiş cinsiyet rollerine bağlılığım tamdı. Dile dökmesem bile kadının, erkek tarafından korunup kollanması ve hatta bakılması gerektiğine inanıyordum. Elimin ekmek tutması hiçbir şeyi değiştirmemişti. Ne yaparsam yapayım cinsiyete dair benimsediğim geleneksel roller içimde kaskatı, betondan bir duvar gibi yükselmişti.
Sayfa 142
Kadınlık Elbisesi
O sabah geçmişin muhasebesini yaparken, bir kadınlık elbisesi canlandı zihnimde. Dekoltesiz, yırtmaçsız, süs püsten uzak, dümdüz bir elbise. Kadınları her devirde toplumsal cinsiyet kalıplarının kıskacıyla sıkıştırmaya çalışan sembolik bir elbiseydi bu. Söz konusu kalıplara göre, kadın dediğin uysal, uzlaşmacı, çıtkırıldım, yumuşak, şefkatli, edilgen, naif ve anaç olurdu. Hayatını, -meli, -malı’lardan şaşmadan yaşamaya yazgılıydı. Şöyle oturmalı, böyle kalkmalı; şunu giymeli, bunu giymemeli... Bu topraklarda yetişen her kadının öncelikle aileleri ve sonra toplum tarafından ite kaka bu kadınlık elbisesinin içine sokulmaları üzerine düşündüm. Elbisenin modeli, yaşadığımız yere, aldığımız eğitime, sınıfsal aidiyetimize göre bir nebze değişse de kalıbı birdir. Çünkü patronunu çıkaran bizzat eril iktidardır. Kimimiz başkaldırır, kimimiz boyun eğer, kimimiz ne pahasına olursa olsun üstünü başını yırtar atar, kimimiz bir süre uslu uslu oturup sonradan elbiseden kurtulmaya girişir. Fakat ne yaparsak yapalım ona temas etmeden yaşamak söz konusu değildir.
Sayfa 140
Pantolon ve Erkek Egemen Algı
Rivayete göre 1968'de, Amerikalı sosyal kelebek ve stil ikonu Nan Kempner, üzerinde Yves Saint Laurent smokiniyle Manhattan’ın meşhur restoranı La Cote Basque'a gittiğinde içeri alınmaz ama bu muameleye maruz kalmak onu yıldırmaz. Hemen pantolonunu çıkarıp ceketiyle restorana girer ve yemeğini yer. Maskülen kabul edilen pantolonun,
Sayfa 82-83
Mini Eteğin Ortaya Çıkışı
Kadın giysileri arasında mini eteğin en tartışmalılardan biri olmasının hikmeti nedir acaba? Neden bir kumaş parçası, kimi zaman bakışları, kimi zaman da "cık cık cık!"lar eşliğinde kınamaları ve hatta tacizleri üzerine çeker? Bunu anlamak için, mini eteğin anavatanı sayılan Londra'ya ve "keşfedildiği" 1960'lı yıllara gidelim. Bu dönemde yaşanan toplumsal ve kültürel devrimle, sadece modada değil, cinsellikten müziğe kadar her alanda geleneklerden kopuş, yenilik ve deneysellik hâkimdi. Muhafazakârlık ve püritenliğe tahammül yoktu artık. Fonda Rolling Stones ve Beatles şarkıları, sahnede mini etek, statükoyu tepetaklak eden genç bir kitle... Vogue Amerika'nın efsanevi editörü Diana Vreeland'in deyişiyle youthquake, yani gençlik depremi yaşanıyordu.
Sayfa 79
Çok Katlı Mağazaların Sosyalleşme İşlevi
Aslına bakılırsa, o dönemde çok katlı mağazaların "moda delisi kadınlar” yaratmanın ötesinde çok mühim bir işlevi daha vardı. Buralar, özellikle orta sınıf kadınların sosyalleşebildikleri "saygın" mekânlar olduğundan, kadınlar bu sayede sokağa çıkabiliyorlardı. Bundan önce, kadınların –hele ki burjuvalarsa- ellerini kollarını
Sayfa 70-71
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.