Zaza kökenli Türk siyasetçi ve avukat olan Selahattin Demirtaş, Türkiye Büyük Millet Meclisi 26. dönem İstanbul milletvekili olup Halkların Demokratik Partisi eş genel başkanlığını 11 Şubat 2018 tarihine kadar yürütmüştür.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Demirtaş, siyaset öncesi serbest avukatlık ve İHD (İnsan Hakları Derneği) Diyarbakır şubesinde yöneticilik yapmıştır. Uluslararası Af Örgütü Diyarbakır Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın kurucuları arasındadır.
2007'de DTP'de Grup Başkanvekilliği yaptıktan sonra DTP'nin kapatılması sürecinde yeni kurulan BDP (Barış ve Demokrasi Partisi)'ye geçerek partinin 1 Şubat 2010 tarihinde yapılan olağanüstü kongresinde Genel Başkan seçildi. BDP'nin Halkların Demokratik Partisi'ne (HDP) katılması sürecinde 2014 yılında yapılan 2. Olağanüstü kongrede Figen Yüksekdağ ile birlikte HDP eş genel başkanlığına seçilmiştir.
2007 Türkiye genel seçimlerinde Diyarbakır, 2011 genel seçimlerinde Hakkâri ve Haziran 2015 genel seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak meclise girdi.
4 Kasım 2016'da HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve dokuz HDP'li milletvekili ile birlikte Türkiye Anayasası'na göre "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "terör örgütü üyesi olmak", "silahlı terör örgütüne üye olmak", "örgüt adına suç işlemek" iddialarıyla gözaltına alındıktan sonra tutuklanarak Edirne F Tipi Cezaevi'ne götürüldü.
21 Şubat 2017 tarihinde Doğubayazıt 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından "Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve devletin kurum ve organlarını aşağıladığı" gerekçesiyle 5 ay hapse çarptırıldı.
Bizim mahallenin insanlarıda arabalarıda bellidir. Hepsi yorgundur,emektardır,fakirlik kokarlar, boyaları dökülmüştür, saçları sakalları dağınıktır, iki elle tutarlar direksiyonu, direksiyon ekmek kapısıdır.
Öncelikle takipçi sayınızda “küçük” miktarda olumsuz dalgalanmalardan etkilenmek istemiyorsanız kitabı okumamanızı, paylaşmamanızı ve beğenmemenizi tavsiye ederim. Bu beni çokça kaygılandıran bir konu değil açıkçası, Sosyoloji okuduğum için yaptığım minik bir gözlem sadece.
Türkiye’de yerleşik bir motto olan, ”Herkes kendi işini yapmalı” cümlesini
Kitabın incelemesine başlamadan önce üzüldüğüm ve yakındığım bir konu hakkında konuşmak istiyorum bu defa.
Bu kitabı okumaya başlayınca; "Ya sen nasıl bu teröristin kitabını okursun? Sana yakıştıramadım Halil, siyasetçiden yazar olmaz." gibi tepkiler aldım. Böyle yazanlara üzüldüm açıkçası. Neden üzüldüm biliyor musunuz? Örneğin;
Kavgam adlı eserini okumuş olsaydım hiçbir tepkiyle karşılaşmayacağıma eminim(ki okuyacağım da.)
Peki ya
Adolf Hitler milyonların ölmesine doğrudan sebep olan bir siyasetçi değil miydi? Ölen Alman, Rus ve Polonyalı olunca sıkıntı yok da (sizin deyişinizle; Türk veya Kürt olunca mı sıkıntı oluyor?) Ben
Selahattin Demirtaş okuyunca mı sıkıntı oluyor? Hümanistliğiniz Türk ve Kürt'e kadar var demek :)
Ben siyaseti sevmem, anlamam ve anlamak da istemem. Yazar olarak Selahattin Demirtaş'ın kalemini beğeniyorum ve gerçekten gün geçtikçe gelişen bir yazar olduğunu düşünüyorum.
Kitapla ilgili konuşacak olursam; Normalde ben aşk romanları seven biri değilim ama bu kitabı çok sevdim diyebilirim. Bilhassa araya kattığı güzel espriler ve aforizmalar güçlü kalemle birleşince de ortaya şahane bir eser çıkmış oldu.
Kitaptan sevdiğim bir alıntı;
"Empati kendini başkasının yerine koymak değildir bence. Kendini asla başkasının yerine koymayacağanın farkında olmaktır. Ateşin düştüğü yeri yaktığını bilmektir, herkesin hikayesinin özgün ve değerli olduğuna inanmaktır."
Hâlâ etkisindeyim...
Bu kaçıncıdır gözlerim doluyor bilmiyorum. Selahattin Demirtaş beni kemiklerimden sarsmayı başardı. Demirtaş' ın öykücülükte bu denli iyi olabileceğini asla düşünmezdim. Sonuç itibarıyla önyargı kötüdür ve benim gibi dersini alanlara öğreticidir. (:
İncelemeyi okuyan okurların hangi ideolojik kültürle yetiştirildiği umrumda bile değil. Bildiğim tek şey öteden getirdiklerinizi ötede bırakmanız ve kendi ideolojik felsefenizi kendiniz oluşturmadan birey olduğunuzu iddia etmenizin saçmalık olduğudur. Hoş, kendi bedeni üzerinde söz söyleme hakkına sahip olmayan bir toplum içinde birey kalabilmenin ne denli başarılı olacağı da yine sizin taktirinizdir...
"Seher" bana göre kürt halkının lâzım gelen en önemli öz-eleştirisidir. Selahattin Demirtaş "edî bèsé" (yeter artık) çığlığının ilk mihenk taşıdır.
Demirtaş' ın üslubu bildiğiniz mitinglerde veya yerel televizyonlarda yaptığı güleryüzlü konuşmasının karşınızda yapılması gibi içten ve canlı.
Hep söylerim, keşke başka bir partiyle sizi tanısaydık Sayın Demirtaş. Değişim şart (!)
Klimalı ofisinde en zengin manzaralar karşısında en teknolojik programlarla kitap yazan yazarların günlük hayat tahlilleri zayıf olur. Yani bildiğiniz bir şantiye işçisinin yaşadığı zorlukları, bir çocuk gelinin zorla evlendirilmesinin onun üzerinde nasıl bir duygu durumu yaratacağını yazabilmek, yüksek topuklu ayakkabısıyla yaptığı röportajlar sonrası Anadolu' yu anlatmanın etkisi zayıf olacaktır diyorum.
Önyargılarını kırmayı bilen dostlara...
~~kitapla kalın~~