Kütahya-Eskişehir savaşları sırasında Mustafa Kemal Maarif Kongresi’ni topladı. Acaba kaybedeceği bir savaşta olduklarının farkında değil miydi? Yoksa kafasında çoktan kazandığı Milli Mücadele sonrasını mı düşünüyordu? Kendisini gerçek bir öğretmen olarak tanımlayan,bu tutkusu için yollara düşen ve bilginin ışığını patladığı zaman göğü aydınlatan bombaların ışığından üstün gören bir öğretmendi. “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.” derken farkındaydı bu gücün. Bir başka deha daha biliyordu eğitimin kutsallığını : “Bizi ilgilendiren konu yalnız barışı kurmanın ve korumanın teknik çareleri değil, aynı zamanda kafaları eğitmenin, aydınlatmanın yoludur.”
Yazarın ilk kitabını hatırlayalım. Eğitim sayesinde bataklıklar üstüne kurulmuş bir Anka Kuşu oldu Finlandiya. Sadece görevi öğretmen olan kişiye düşmez bu oluşturma süreci. Çünkü bir annedir ilk öğretmen, babadır. Komşulardan da öğrenir insan, sokakta karşılaştığı herhangi birisinden bile öğrenir çoğu zaman. Doğadan öğrenir insan; Uçmayı , gizlenmeyi doğadan alır hep. Düşünmeyi, sorgulamayı öğrenip bununla ilgili her şeyi desteklemek ve gözlemlemekle oldu , insanın doğaya kurduğu hâkimiyet. Her canlının bir süper gücü var. İnsanınsa bir buçuk kiloluk bir et parçası. Çevirmişiz bunu milyonlarca yıldıza ulaşabilecek bilgiye.
Biz bilgiye değil, biliyorum demeye aç olmuşuz. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” yazar Kur-an’da. Bir miyiz acaba? Bilmenin ve bilgiden daha önemlisi onu etrafa yaymanın nasıl bir zevki olduğunun bilincinde miyiz? Hepimiz üzerine düşen öğretmenlik görevini yerine getiriyor mu? Peki “hayal güçlerini mi süslüyoruz eğitim dediğimiz şeyle yoksa ezbere bilgilerle propaganda mı yapıyoruz” aydınlık bulaştırmaya çalıştığımız insanların biricik benliklerine? Bulaşıcı bir hastalıktır öğrenmeye karşı duyulan açlık; ama kulaktan duyma sözleri tekrarlamak daha kolaydır.
İçinde bulunduğumuz eğitim durumu “Okula başladığım için eğitimime bir süre ara verdim.” diyen Bernard Shaw’ı destekler nitelikte mi? Yoksa “Kendi içinde bir şeyler keşfetmesine yardımcı olan” Galileo’nun bakış açısında mı?
Biraz kitap hakkında konuşalım:
19.yüzyıl Çarlık Rusya’nın sonlarına yaklaşıyor. Sonu gelen bir sistemse çökerken sadece sarayın içindekileri zevkin kollarına götürür. Halkın içinde en ağır şekilde: Ekonomik yokluk, hastalık, açlık.. En kötüsüyse hiçbir şey düzelmeyecek deyip her yaştan insanın sahip olduğu alkol bağımlılığı. Değiştiremiyorsan, acıyı bastırırsın. “İnsan her şeye alışır.” diyor Dostoyevski yakın tarihlerde. Peki karanlıktan ziyade, aydınlığa alıştırmak ne kadar zor?
Profesör Raçinski,
Fakir Baykurt kitaplarındaki kahramanlar gibi, gerçek bir kahraman.
Eşekli Kütüphaneci ‘deki Mustafa Güzelgöz kadar biricik; dünyaya hem ana hem baba olacak bir kahraman. Rusya’da tanınan ünlü bir matematikçi. Kendi yöntemleri ve bilimsel katkılar yapmış. Sahip olduğu bütün maddiyatı bırakar, doğduğu köye yerleşmek ister. Tabi çevresi söylenir durur: “sana mı kaldı memleket hemşerim, ne işin var köyde? Rahat mı battı?” Raçinski kararlıdır. Hangi kesimden olursa olsun, insanların yeteneklerinin olduğunu ve yeterli sevgi,ilgiyle hepsinin özel olabileceğine inanır. Tembelliğe alışmış insan, üretemez ve geliştiremez. “Güneşli günler göreceğiz çocuklar!” diye yollara düşer. İnancını gerçekleştirir Raçinski.
Kitapla ilgili daha fazla ayrıntı vermeye gerek yok. Herkesin okuyup,düşünüp,sindirip, hayata geçirmesi gereken bir manevi güçtür bu kitap.
Kısa süre yanan bir kibrit olmak yerine bir deniz feneri olmak isteyen Raçinski gibi: Hanginiz zihnimizi pırıl pırıl aydınlatacak ve çevresini yaşatacak Prometheus ateşine sahip? Bu ateşe sahip olanlar bir adım öne çıksında tanıyalım birbirimizi :)
Son olarak 3000 sene önce ne söylenmişti onu hatırlayalım:
Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,
Ağaç dik on yıl sonrası ise tasarladığın,
Ama yüz yıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.
Bir kez ürün verir ekersen tohum,
Bir kez ağaç dikersen on kez ürün verir
Yüz kez olur bu ürün eğitirsen halkı.
Balık verirsen bir kez doyurursun halkı,
Öğretirsen balık tutmasını hep doyar karnı.