2,975 reads, 140 likes - Selim Gündüzalp books, works, Selim Gündüzalp who is, biography, Selim Gündüzalp information such as where, book reviews and comments, Selim Gündüzalp quotes and quotes detailed profile with 1000Kitap.
About
1951 yılında Adapazarı’nda dünyaya geldi. Sırasıyla Adapazarı Kurtuluş İlkokulu’nu, Adapazarı Merkez Ortaokulu’nu ve Adapazarı Lisesi’ni okudu. 1979 yılında, Marmara Üniversitesi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nden mezun oldu. 1968 yılında, ortaokul öğrencisiyken, günlük bir gazetenin tertip ettiği, bir şiir yarışmasıyla yazı hayatına başladı. Bir müddet basketbol ile ilgilendi. Zafer Dergisi’nin kurucuları arasında yer aldı. 1977 yılının ilk aylarında ilk sayısı çıkan Zafer Dergisi’nde çalıştı.
“Ölüm ve Ötesi” adlı ilk kitabı 1985’de Cihan Yayınları’nda neşroldu. 1986’da Zafer Yayınları’nda, aile serisinde “Ölüm Son Değildir” adlı kitabı çıktı. 1991 yılında “Ölüm Son Değildir” adlı kitabı, küçük cep kitabı olarak basıldı. Ölüm Son Değildir 1, 2 ve 3 adlı kitapları, sırasıyla 1999, 2001 ve 2002 yıllarında basıldı. 1991 yılında Zafer Yayınları’nın da kurucusu olan Selim Gündüzalp, 2002’den itibaren toplamı 15 adet olan öykü dizisi kitaplarını çıkarmaya başladı.
2003 yılında “Deyimler ve Öyküleri” dizisini oluşturmaya başladı. 2003 yılında Zafer Yayınları’nın bir alt kuruluşu olan Uğurböceği Yayınları’nın kuruculuğunda da bulundu. Uğurböceği Yayınları’nda birçok kitabın yayına hazırlanmasında katkıda bulunmuştur. Ayrıca bu yayınevinde başka bir müstear isimle, çocuklara yönelik çalışmalar da yapmıştır. “Allah ve Dua”, “Allah ve Ümit” ve “Allah ve Aşk” isimli tefekkür kitaplarının, “Serap” isimli bir romanın da yazarıdır. Ayrıca “Asr-ı Saadetten Öyküler” adıyla bilinen bir diğer öykü dizisine ve daha birçok telif ve derleme kitaba da imza atmıştır.
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
Adhan, the invitation of the time... Flower, the invitation of the season... The sun, the invitation of the day... Life, the invitation of death... Do not leave me in the hands of God! Don't leave me in the flowing waters! Wake me up before I die!
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
For example, have you ever looked into the depths of a lily? Or have you ever watched the sparkles in the middle of a cube-shaped piece of ice?
William Blake said, "It is possible to see a world in a grain of sand and a universe in a wild flower." He wasn't exaggerating when he said that.
Hayat dalgalı bir deniz.
Tutunmaya çalışıyoruz.
Dalgalar arasında küçük bir tekneyiz.
Gel gitler içindeyiz.
Sahile yakın duran güven içinde.
Her yer deniz.
En başta içimiz.
Kılavuzsuz, kaptansız ve pusulasız yol almak zor bu denizlerde.
Gittin mi gittin…
Rüzgâra, akıntıya kapılmak da var.
İçinin denizlerinden ne haber?
Dalgaları say say
TV seyrederken şuraya bir sayaç koysalar, biraz sonra o sayaca baksak “ömrünüzden 25 dakika geçti” diye yazsa, bir daha kimse gidip o kutuya dokunamaz. Düşünün, televizyon başında ömrümüzden ne üç saatler, ne beş saatler gidiyor.
Adamın cebinden cüzdanı çekiyorlar, hırsızlık oluyor. İnsanların saatlerini boş işlerde, eğlencelerde çekip alıyorlar, bir şey olmuyor. Halbuki nitelikli dolandırıcılık... Hem de seve seve dolandırılmak istiyoruz. Oturuyoruz televizyonların başına. Saatlerimiz gidiyor.
Her defasında hayran kalıyorum üzerindeki sanata...
Rabbimin kader kalemiyle yazdığı satırlara...
Onları dakikalarca ve dakikalarca; ibretle ve hikmetle temaşa ediyorum...
Bir nakışta, bin nakşı nakşeden kudret, kendini her vesileyle ve her bir eseriyle tanıtıyor, gözlere gösteriyor...
Bir tablodaki resmin ressamını arayıp soranlar... Ve onun hakkında saatlerce kafa yoranlar... Niye bunlara bigâne kalıyorlar?
Bu gerçek tabloların ressamını niye merak etmezler acaba?
Baksalar bulacaklar aradıklarını...
Bir yaprak götürecek onları Allah’a...
Bir kar tanesi...
Bir su damlası...
Hele şu mevsimde bir nar tanesi...
Götürecek onları belki de Hakk’a ve Allah’a...
Bu kadar yakınken Onu bulmak...
Bu kadar kolayken Onu tanımak...
Niye uzaklardadır hâlâ bu insan, niye?
Anlamak zor…
Kendi işini, kendi zorlaştırıyor insan...
Belli ki inanmak da bir nasip işiymiş...
Diyelim ve geçelim şimdilik…
İçinde anne baba sevgisi, peygambere bağlı olmanın önemi ve güzelliği, aza kanaat edip çoğa göz dikmemenin yüceliği, misafire her yönden ikramın kalbe şifa huzuru, baharın ve doğal güzelliklerin farkında olmamanın acı kaybı, dua ve ramazanın önemi, vermenin ve verirken asıl sahibin kim olduğunu bilmenin farkındalığı, bilinçli yaşamanın önemi..... 72 sayfalık minicik bir kitaba, o kadar samimi ve naif cümlelerle serpiştirilmiş ki bahsettiğim konular. Aslında baktığımız ama görmediğimiz şeyler ve karşılığında kaybettiklerimiz işlenmiş. Ne zaman ruhum daralsa, karamsarlığın derin çukurlarında bulsam kendimi, tekrar tekrar okuyacağım bir kitap oldu benim için. Dini ve tasavvufi kitaplara, bu konularda yazılmış denemelere ilginiz varsa nacizane tavsiye ederim.
Doğu’da Batı’da, geçmişte, günümüzde yaşayan insanların kendi hayatlarından yaşadıkları ya da hayal dünyasından çıkan bu öyküler farklı kaynaklardan toplanarak okuyucular ile buluşturulmuş. Ders çıkarılacak nitelikte olan bu öyküler bizleri de düşünmeye ve bazı yanlışlarımızdan döndürmeyi de amaçlıyor. Keyifli okumalar…
Hakikaten ilgi çekici hikayeleri var. 4 bölümden oluşmuş bu da her bölümde farklı bir noktaya dokunmasını sağlamış. İnsanı gaza getiren, düşündüren bir kitap.