İçerdiği mesajın çok net anlaşıldığı bir kitap okudum. Kadının toplumdaki yeri ve önemi bu kadar büyükken bu önemin anlaşılmadığını bir kez daha hatırlamış (?) oldum.
Her şey insanın içini ürperten bir mahkeme salonunda başladı. Zeynep daha gencecik bir kızdı. 18 yaşındaki bir kızın eline kalem yakışırdı ama Zeynep'in kalem tutması gereken elinde kelepçe vardı. Bu kızın yargılanmasına sebep olan şey neydi? Üstelik kendisini savunmakta istemiyordu. Bir insan kendini savunmaktan neden vazgeçerdi?
Küçük yaşta yaşadığı olayların ve gerçeklerin âdeta yüzümüze vurulması beni çok etkiledi. Olaylar sonucu yaşadığı travma ve kendi adaletini yaratmak zorunda kalması gerçekten üzücüydü.
Kitapta yazarın Tanrı kavramını ifadelerken izlediği yol hoşuma gitmedi. Eleştiriye sebep olabilecek cümleler kurduğunu düşünüyorum. "Travma yaşayan bir kızın zihin karışıklığı" deyip çok üstünde durmamaya çalıştım lakin diğer karakterlerin ağzından da aynı şekilde ifadelenince yorumumda bunu dile getirmem gerektiği kanısına vardım.
Eleştirdiğim kısma odaklanmayıp kitabı genel olarak ele aldığımda içerdiği mesajı algılamanız adına okumanızı öneririm.
Kadının adının olduğu, yok sayılmadığımız yarınlara...