1943 yılında İngiltere’nin Leeds şehrinde doğdu. Oxford St. Hilda’s College’de ve University of London’da eğitim gördü. İşçi Partisi’nin gençlik kollarında ve çeşitli sosyalist oluşumlarda görev aldı. Bu esnada Marx’ın fikirleriyle tanıştı. 1983-36 yılları arasında Jobs For Change isimli gazetenin editörlüğünü yaptı. Ayrıca New York Times, Guardian, Times, Independent, New Statesman gibi gazetelerde yazıları yayımlandı. Sosyalist-feminizmin önde gelen isimlerinden olan ve feminist teoriye pek çok konuda katkıda bulunan Rowbotham, şu anda Manchester Üniversitesi Sosyoloji departmanında fahri araştırma görevlisi, Bristol Üniversitesi’nde konuk araştırmacı ve Royal Society of Arts’ta araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. İskoçya’daki St. Andrews Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı profesörüdür.
Çalışmamak, orta halli kesimin kadınları için sınıf üstünlüğünün belirtisi haline gelirken, aynı dönemde bu kesimin erkekleri için, iş kurmak, saygın ve değerli olmanın ölçütü haline gelmişti.
#KİTAPETKİNLİĞİ #FEMİNİZM
Ocak ayında feminist yazarlara uğramak, ertelediğiniz eserlerini okumak isteyenler varsa başlıkta buluşalım.
İsim ve okuyacaklarınızı yoruma bırakabilirsiniz.
Şimdiden keyifli okumalar🧿
Önerilerden bazıları
Merhabalar,
@Satansdiary ile Feminizm, Cinsiyet Eşitliği ve Kadın Kitaplığı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
youtube.com/watch?v=gAYDcOv...
Tekrar tesekkür ederim Ömer teklifin için. Sohbetimizde kadının gizli kalmış tarihinden aile kurumuna, şiddet türlerine, kadınların ve erkeklerin içsel gelişimlerine dair kitap
Politik anlamda, dünya genelinde haksızlığa uğrayan, eşitsiz kamu düzeni içerisinde kendine yer bulmaya çalışan/bulamayan kadınların verdikleri mücadeleleri ‘’emek sorunu’’ başlığı altında yeniden tartışmakta Rowbotham.
Bilindiği gibi marksist düşünce ve bilimsel sosyalizm feminist düşüncenin sınıf dışı bir hareket olduğunu, sınıf mücadelesini baltaladığı, feminizmin bahsettiği sorunların sınıf sorunu olmadığını iddia etmekte ve feminist düşünce ile arasına kesin sınırlar koymakta. Ancak Rowbotham bu noktada dizginleri eline alarak bir yükümlülüğün altına girmiş ve kadınların toplumsal eşitlik mücadelesinin bir sınıf sorunu olduğunu hatta bu sınıf sorunları içinde en içinden çıkılmaz alan olduğunu anlatmakta ve sosyalistlerin iddia ettiği gibi ortada sınıf dışı bir konunun olmadığını ortaya koymaktadır.
Bahsedilen sorunlar ise bugün yaşamaya ve yaşanmaya devam edilen canlı örneklerin olduğu toplumsal ve aile içi sorunlardır. Rowbotham, bu kitabıyla işçi sınıfından dahi kabul görmen çok daha büyük bir kesimin başlatacağı yeni bir çağı düşünerek devrimci bir söylemle kitabını ele almış. Bu kitap kadın aktivistlerin yol kitabı olabilir nitelikte. İnsanlar sınıflandırma yöntemiyle düşündükleri için buna feminist yakıştırması yapabilir ancak öyle değil. Yazar feminizmi bile aşma gayreti içinde tam anlamıyla devrimci bir çizgide kitabı oluşturmuş Şimdiden keyifli okumalar.
ne güzel; hiç yorum yok, inceleme yok. şu kitaplar neden değer görmüyor anlayabilmiş değilim. neyse kitabın içeriğine değineyim, 20. yy başlarında yaşanan, siyasal, sosyal ve toplumsal dönüşüm aşamasında kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelelerini işleyen dolu dolu bir kitap.
toplumun yarattığı rol alma ve fonksiyonalizm etkisi içerisinde kadına biçilmiş toplumsal cinsiyet rollerine karşı muazzam eleştiriler var bu eserde.
on farklı başlık altında kadın mücadelesini ve kendini gerçekleştirmesi üzerine kaleme alındığı için altı çizilecek, alıntılanacak pasajlar o kadar çok ki eşitlik noktasında oldukça etkin yollar sunuyor. bir çok kadının dahi farketmediği hak gasplarını yaşıyor olmasını da trajedik bir şekilde işlemiş rowbotham.
ve bağlıyor sonunu, ''Başka bir dünya mümkün'' umuduna.
Sosyalist feminizm, marksist ideolojiden beslenir ve feminizmi temel olarak sınıf ayrımı üzerinden tanımlar. Sosyalist feministler marksizmin 'kadın sorunu'nu açıklamada yetersiz olduğunu göz önünde bulundurarak marksizmi feminist teori ile birleştirme yolunu izlerler ve marksizmdeki temel kavramları feminist bir gözle açıklamaya girişirler. Ev içi emek, yabancılaşma kavramı bu doğrultuda açıklanır ve işçi erkeğin yabancılaşmasının evdeki ikili ilişkilerde çözüldüğünü fakat kadının bunun aksine bitmek bilmeyen ve tekrarlanan ev işlerinden sonra bir de erkek baskısıyla iki kere yabancılaştığını savunurlar. Sosyalist feminizm ataerkilite ile kapitalizmin aslen aynı sistemin kardeşleri olduğunu öne sürerek birbirinden beslenen bu iki parçanın da birden yol olması gerektiğini savunur.