Kitabın açılış repliği; “Kocamı aldattım.” Ve bu cümleyle başlayan bu roman 1907’de Norveç’te oldukça sansasyon yaratmış. Yine de Sigrid Undset 1928’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kapmış. Sansasyon iyidir En garibime giden de bu kitabı yazan yazarın evli ve çocuk sahibi olmadan, bu kadar gerçekçi ve etkileyici yazabilmiş olması.
Bir kadının, Marta’nın günlüğü şeklinde yazılmış bu roman, tutku için can atarken evlilik ve gelenekler tarafından hayal kırıklığına uğramış, kısıtlanmış bir kadının yaşamını anlatıyor. Dört çocuk annesi Marta, kocasına aşık bir kadından, umutsuzluk içinde kendini suçlayan bir kadına dönüşüyor. Kocasının koruyuculuğu altında kaybolan, kendi benliğini yeniden bulmaya çakışan Marta kocasını aldatıyor. Çünkü kocası Otto onu sevmesine rağmen Marta’yı kişisel mülkü haline getirmiş. Kocası hastalanıyor ve hayatını kaybediyor. Marta’nın vicdan muhasebesi başlıyor. Eşsiz bir psikolojik porte!
Marta’ya hiç kızmayın. İnsanlar evliliğin içine girdiklerinde özellikle bir de ebeveyn olmuşlarsa, birey olmayı unutuyorlar. Tamam, “biz” olmak iyi bir şey ama kimse kimsenin tapulu malı değil. Kitabı okuduğumda Marta’ya üzüldüm çünkü aldattığı bence kocası değildi, kendisiydi…
@dedaluskitap #sigridunset #martaoulie #martaouliebirihanetinromanı #psikoloji #psikolojikroman #kitap #kitapönerisi #kitapkurdu #kitaptavsiyesi #kitapsevgisi #kitapaşkı #kitapokumak #okudumbitti #book #books #bookstagram #booklover #booknerd #bookaddict #bookphotography #bookblogger