Beyaz bir çocuğu kurtarmak için alevlerin arasına atlayan, ardından suratı feci bir şekilde yanan siyahi Henry'nin dışlanma öyküsünü okuyoruz. Aslında kitap, bir çırpıda okunabilecek kadar kısa. Ama olay örgüsü açısından, okunması epey zorlayıcı. Yalın bir anlatıma sahip olmamasından kaynaklanıyor bu bence. Bana sorarsanız, asıl canavar Henry değil, toplumsal baskı; dışlama, ötekileştirme baskısı. Benim mizacıma çok ters bir kitap. Aşırı duygusal olduğum için, böyle yoğun duygusallık içeren kitaplar beni duygulandırmaktan ziyade; biraz da yaralıyor. Ben okurken Henry ile empati kurdum. Sadece Henry ile değil, tüm siyahilerle. Şuanda ırkçılık o kadar yaygın olmasa da, eskiden sırf siyahi diye işsiz kalanlar, istediği gibi eğlenemeyenler olmuş. Sürekli sabote edip, ötekileştirilmişler. Gerçekten üzücü bir durum... Siyah, beyaz ya da mavi. Bütün insanlar aynı renktir. Zenci ya da beyaz diye anlamlar yükleyen biziz. Oysa ki, bunun pek bir anlamı yok. Bu yüzden insanlar yargılanmamalı. Bu kitabı okuyan "ırkçıların", empati yeteneğinin şekil değiştireceğini düşünüyorum. Şahsen, Stephen yalın olmamakla birlikte, aşırı gerçekçi bir anlatım biçimi kullanmış. Basitçe okunabilecek kitap olmasa da, sakin bir kafayla okunabilir diye düşünüyorum:)