Ne garip, yıllar fark edilmeksizin akıp giderken varoluşun bir ânı varlığımızı derinden yaralayabiliyor, kısa bir aşk bilincimizin mutlak yapısını sonsuza dek şekillendirip tanımlayabiliyor.
“Dibe varacaksın, sadece bu uzun, çok uzun zaman alacak.”
Sıradan bir adam olan Soren Johansson öldüğünde, kendini Cehennemde bulur. Orada onu sonsuz bir umutsuzluk, işkence ve hüzün beklemektedir ama bu Cehennem ona öğretilenlerden yine de çok farklıdır: Burası, yazılabilecek tüm kitapların var olduğu bir yerdir ve oradan kurtulabilmek için kendi hayatının anlatıldığı kitabı bulmak zorundadır.
(Arka Kapak Yazısı)
Kendi yorumumu da katmak gerekirse: Sık gittiğim bir sahafın sepetinden 2. El olarak aldığım bu kitabı okurken çok fazla düşünmek bir yana, aynı zamanda umutsuzluğun kelimelere ve cümlelere dökülmüş haline tanıklık etmek, kâh hüzünlü geçen anlar ve olaylar kâh umudun aslında ne kadar çok şey ifade ettiği gerçeği..
Okurken, işin içinden çıkılmaz anlara tanıklık edebilirsiniz. Düşünürken kendinizi çıkmazda hissedebilir ve okuduğunuz karakter ile kendinizi, olayın geçtiği mekanda hissedebilmeniz fazlasıyla söz konusu.
Kesinlikle tavsiye ediyorum. Eğer kitap, sizinde elinize geçerse şimdiden Keyifli okumalar...
Saçmalıklarla dolu kitaplara bakarken evrenlerde çağlar geçiyor, yine de gerçekliğine inanmanın bile akıl karı olmadığı kadar geride kalmış bir aşkı düşünmekten kendimi alamıyorum. Aşk nedir ki böylesine güçlü? Her ne ise, beni buraya yerleştiren bu Tanrı bu konuda bir şey biliyor gibi görünmüyor. Beni bir parça olsun sevdiyse bunu bana çektirebilir miydi? Kim bilebilir? Bir zamanlar daha kötü bir cezanın dehşeti ile bunları dile getirmeye korkardım. Ama daha kötü ne olabilir ki? Aşkını hatırlayıp ona ulaşamayacağını bilmek mi?
Kuracak düşünüz yoksa birisiyle nasıl beraber olursunuz? Gerçekleştirecek bir amaç yoksa? Anlam yoksa? Anlam yoktu; sonunda bizi birbirimizden uzaklaştıran canavar buydu. Daima.