Zihinlerimiz konuşmadan duramaz. Dışarıdan bakıldığında huzurlu bir sessizlik içinde görünürüz, ama içeride ses açıktır.
İngiltere’de boşanmaların çoğunu kadınlar istiyor. Öne sürdükleri sebep de iletişim eksikliği. Kadınlar konuşmak istiyor, eşler sessiz kalıyor. Sessizlik, iletişimdeki kopukluğun işareti olabilir. Moral bozucu bir boşluk hissi verebilir veya “buzları kırarak“ doldurmaya can attığımız boş bir hacim olabilir. Asansöre bindiğimizde kapıların kapanıp, içeride beş yabancı insanla -tuhaf ve rahatsız bir durumda- kaldığımız otuz saniye olabilir.
Sovyetler Birliği’nde Stalin döneminin başlarında Ukraynalı hikaye anlatıcıları -Kobhazlar- bir kongreye davet edildiler. Genç yaşlı, yılların bilgeliğiyle ve insanlara yüzyıllar boyunca umut aşılayan uzun kışlarda ve acılı yokluklarda onlara dayanma gücü veren hayat gıdalarıyla; efsaneler, peri masalları, halk hikayeleri ve hayvan masallarıyla geldiler. Geldiler, çünkü bir ziyafete davet edilmişlerdi; geldiler, çünkü onurlandırılacaklarını düşünüyorlardı. Fakat hepsi öldürüldü. Neden?
Hikaye anlatıcısının sesi, yüzyıllar boyunca kelimenin gücünü taşımıştır. Stalin, hikaye anlatıcılarının ülkedeki en etkili ve en güçlü İnsanlar olduğunu anlamıştı, onların anlattığı geleneksel hikayelerin Sovyet baskısı, kıtlığı ve terörü hakkında Çağdaş uyarılar içerdiğinin farkındaydı, onların halkın sesini temsil ettiğini ve beraberlerindeki hikayelerin halkın tek moda olduğunu biliyordu. Sesleri susturulduunda hikayelerde gidecek ve önünde hiçbir engel kalmayacaktı.
Eğer hikayeler size gelirlerse, onları sevin. Ve ihtiyaç halinde onları başkalarına verin. Bazen bir insan hayatta kalmak için bir hikayeye yiyecekten daha çok ihtiyaç duyar.