Süleyman Nazif (29 Ocak 1870, Diyarbakır – 4 Ocak 1927, İstanbul), Osmanlı İmparatorluğu ve erken Cumhuriyet döneminin Türk aydın, şair, yazarı ve devlet adamıdır.
Gördügü özel ögrenimle Farsça, Arapça ve Fransızca öğrendi. Diyarbakır Vilayet Matbaası Müdürlügü ve Diyarbakır Gazetesinin baş yazarlığını yaptı. II. Abdulhamit yönetiminden kaçti. Paris´e gitti ve orada Mesveret gazetesini çikardı. Yurda dönüsünde 12 yıl Bursa´da zorunlu oturma cezasına çaptırıldı.
Mesrutiyet´ten sonra Basra, Kastamonu, Musul, Trabzon ve Bagdat valiliklerinde bulundu. 1915´te İstanbul´a yerleşerek Halk,Ileri,Hadisat gazetelerinde yazdı ;Halk´ın bas yazarlıgını yapti. Istanbul´un isgalini protesto amacıyla yazdıgı "Kara Bir Gün" yazısı ve aynı yönde verdigi konferanslar nedeniyle Malta´ya sürüldü.1922 de yeniden İstanbul´a yerlesti. Yasaminin sonuna değin burada kaldı. Resimli Gazetede çalıstı. Süleyman Nazif´in hayati 1894-1895´de Diyarbekir Vilayeti Salnamesi´ni hazırlaması ile baslar.1898 de Servet´i Fünun´da siirleri yayinlandi. Mesrutiyet Döneminde yazdıgı tarih,elestiri, anı türündeki yazılarıyla basarı kazandı..
bir çok meselede alçalma sayılabilecek kadar sabır ve tahammül göstermekten ne kazandık? Bugün en kaba bir kuvvet, en açık bir şekilde hakkımızı ayaklar altına alıyor.
"Hükümdarlar da insandır.Biz ne isek onlar da odur."Hükümdarlar, milletin ne derece zî-kudret amiri iseler,Allah'ın huzurunda o nisbette âciz birer"KUL"durlar..KUL KUSURSUZ OLMAZ...🕊🕊
Zorluklar ve felaketler karşısında güçsüzlük ve ümitsizlik göstermek, zayıf kalplerin karamsarlığındadır. Metin gönüller, zahmetler ve engeller arttıkça azimlerini arttırırlar.
Ve her azim, bir zaferin gerçekleşmesinin başlangıcıdır.
Gelecekte düşünceyle, kalemle kahraman yetiştirmek için geçmiş kahramanlar daima hatırlanmalı ve daima yüceltilmelidir. Nankörlük fertlerden çok milletlerin hayatının sayfalarını kirletir.
Merhabalar, öncelikle herkesin Ramazan Bayramı’nı kutlarım. Rabbim daha nice bayramlara ve Ramazanlara hayırlısıyla kavuşmayı ve hakkıyla istifade edebilmeyi nasip etsin inşallah.
Fark eden okurlar olmuştur belki, bir süredir Mehmed Akif üzerine okumalar yapıyorum. Bu süreç bilinçli bir program dahilinde de olmadı. İsmet Özel “Kitaplar insanı
Merhaba arkadaşlar, "Mehmed Akif Ersoy Okuma Etkinliği" (#73989455) sona ermiştir. Etkinliğe katılım gösteren tüm okurlara teşekkür ederim. İnşallah herkes için güzel bir deneyim olmuştur. Etkinlik sürecinde sizlerden gelen inceleme ve alıntıların toplu hali aşağıda paylaşılmıştır. Keyifli okumalar dilerim.
" MOSKOF HAYRANLIĞI ve SÜLEYMAN NAZİF
Eskiden milliyetçi muhafazakar kesimde hiç RUS hayranlığı yoktu. Tayyipgiller ile birlikte tuhaf bir MOSKOF hayranlığı başladı.
Nasıl bir dönem İzmir'in işgali sırasında karaya çıkan Yunan ordusunu alkışlayanlar olmuşsa bu ülkede, bugün Rus ordusu çıkartma yapsa, ellerinde Rus bayraklarıyla
Kitabın Hüseyin Özdemir tarafından yayıma hazırlanan Ötüken baskısı metinlerin hem orijinal hem de sadeleşmiş hâlini bize sunmaktadır. Eserdeki metinler arasında yer almayan, meşhur "Kara Bir Gün" adlı yazı da Süleyman Nazif'in biyografisinin sonuna eklenmiş.
İlk metin olan ve kitaba da ismini veren "Çal Çoban Çal" adlı
Türk Edebiyatının en önemli yerli kalemlerinden biri olan Süleyman Nazif'in belki de en ayırt edici vasfı kalemini zulme, haksızlığa ve özellikle emperyalizme karşı bir kalkan gibi kullanmasıdır. Hz. İsa'ya Açık Mektup ve Kâfir Hakikat da onun bu özelliğini en iyi gösteren metinlerinden biridir. Bir peygambere mektup yazıp, yaptığı zulümlerden dolayı ümmetini ona şikayet etmek, akabinde de Hz. İsa'nın ağzından mektup kaleme almak ancak onun zekasının bir buluşu, hislerini ifade ediş biçimi olabilirdi. Hz. İsa'ya Açık Mektup ile kâfir Hakikat'in kaleme alınış sebeplerinden biri, Kuzey Afrika'da emperyalizme karşı verilen bağımsızlık mücadelesini sekteye uğratmaya çalışan Avrupa'nın sömürgeci ruhuna karşı bir isyan olmasıdır. Ona 1924 yılında Hz. İsa'ya Açık Mektup'u, 1926'da da Kâfir Hakikat'i yazdıran sebepler bugün de vaki. Biz 1924'deki bu çığlığı ve feryadı bir kez daha işittirmek istedik. İstedik ki, okurlarımızı en azından Süleyman Nazif döneminden başlayarak gelinen süreç hakkında düşünmeye sevk edelim. O'nun feryadinin hâlâ güncelliğini koruduğunu bir de onun sözleriyle duyuralım istedik.
Kisa denilebilecek ömrü hayatında "kafasındaki ve gönlündeki hakikate iman eden" bundan asla taviz vermeyen, çöken bir imparatorluğun bütün haleti ruhiyesini içselleştirmiş olan bu cevval ve esprili zeka, kendisinden geriye dingin metinler ve o metinlere nüfuz etmiş "rüzgârlı bir ruh" bıraktı.