Türkiye'de yaygın olarak kabul gören bir kanının aksine, " burjuva demokratik devrim" kategorisi evrensel değildir. Yani kapitalizm öncesi toplumdan kapitalizme geçişteki bütün devrimci dönüşümler demokratik bir nitelik taşımaz. Burjuva devrimleri bir ilk aşamada kitleleri seferber edebildiği için demokratik bir boyut taşımıştır ama on dokuzuncu yüzyılın ortasından itibaren bu demokratik boyut artan bir ölçüde geri plana düşmüş, demokratik olmayan burjuva devrimleri dizisi tarih sahnesine çıkmıştır.
Küreselcilik insanlığa tek ve kaçınılmaz yol olarak, emperyalist kapitalizmin öncülüğünde, sermayenin dizginsiz hareket ettiği, işçilerin ve emekçilerin birbirlerinden koparak atomize olduğu, “insanın insanın kurdu” olduğu bir dünyayı sunar. Bir kadercilik felsefesidir. Küreselciliğin çürütülmesi ve reddedilmesi uluslararası sermayenin ideologlarının savunduğu dünyanın dışında bir dünya olabileceğini kanıtlar. Teorik eleştiri bu başka dünyanın kapısını açar. O dünyaya girmek ise pratik eleştirinin, yani devrimin işidir.
Biçimsel bir anlamda düşünüldüğünde hiçbir kelime insanlığın ona verdiği anlam dışında kendiliğinden içkin bir anlam taşımaz elbette. Ama kelimelere anlamını insanlık verir, tekil insanlar değil. Bunun anlamı, kelimelerin kullanıldığı tarihsel/kültürel/ideolojik bağlamda belirli bir içerik yüklendiği, sözlük anlamının yanı sıra önemli yan anlamlar kazandığı, dolayısıyla masum ve tarafsız olmadığıdır. “Küreselleşme” üzerine yapılan tartışmalarda bunun mutlaka göz önüne alınması gerekiyor.
İnsan düşüncesinin nesnel doğruya ulaşıp ulaşamayacağı sorusu, teorik değil pratik bir sorudur. İnsan, düşüncesinin doğruluğunu yani gerçekliğini, şaşmazlığını ve gücünü pratikte kanıtlamak zorundadır.