At üzerinde şehre girmek o şehrin fatihi anlamına gelirdi. Başta Fatih Sultan Mehmed olmak üzere birçok Osmanlı padişahı, fethedilen şehirlere, şehrin surlarının ana kapılarından at sırtında giriş yapmışlardır.
Günümüz İstanbul sokaklarında artık ne atlar dolaşıyor ne de Üsküdar Çiçekli'de bir At Evliyası var. Ama Topkapı Sarayı'nda bütün bu anlatılanlara sebeb olan Süslü Kır'ın minyatürü ile mezar taşı hala muhafaza edilmeye devam ediyor.
Sanma şahım herkesi sen sadıkane yar olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur
Sadikhane belki ol bu alemde dildar olur
Yar olur ağyar olur dildar olur serdar olur
Bugün Topkapı Sarayı'ndaki Hazine Dairesi'nde, içine konulduğu vitrinde siz ziyaretçilerini bekliyor; hırslı bir zalim ile onun önünü kesen bir adanmışın arasında yaşananları anlatmak için...
Sultan 1. Ahmed o günlerde devasa boyutlarda bir cami inşaatına girişmişti. Bu cami büyük dedeleri Fatih ve Kanuni'nin camileri gibi olmalıydı. Bir Süleymaniye Camii haşmetinde olup Ayasofya Camii'nin tam karşısına kondurulmalıydı. Gerçi bir tepenin başı olsun istemiş ancak o günlerde İstanbul 'un yüksek tepelerinin başı hep doldurulmuş olduğu için Sultanahmed Meydanı dediğimiz Hipodrom 'un düzlüğünü tercih etmek zorunda kalmıştı. O zamanlar, İstanbul silüetinde çok fark edilmese de ileride İstanbul 'un en çok ziyaret edilen camisi burası olacaktı.
Devletin o günkü sınırları Kanuni döneminden daha da genişti. Hatta çok değil bir on beş sene sonra oğlu Genç Osman döneminde gerçekleştirilen Hotin Seferi ile devlet daha da büyüyecekti. Ama onları büyük yapan hükmettikleri toprakların büyüklüğü değil tevazularının büyüklüğü idi.