Yaşayan en büyük kuş
olan devekuşunun bilimsel adı, Yunancada “serçe devesi” anlamına gelen Struthio camelus’tur. Erkeklerin boyları iki metre seksen santimi bulabilirken, şimdiye kadar kayıtlara geçen en ağır deve kuşu yüz altmış kilodur. Devekuşu, filler de dahil olmak üzere tüm kara hayvanları içinde en büyük gözlere sahip hayvandır. Devekuşu yumurtası ise, dünya üzerindeki en büyük tek hücreli canlıdır. Devekuşunun bacakları öyle kuvvetlidir ki artığı tekmelerle büyük bir hayvanın karnını deşebilir. Devekuşunun başını kuma gömmesi efsaneden başka bir şey değildir. Bu efsane, muhtemelen beslenirken başını önüne eğmesinden kaynaklanmaktadır.
Sayfa 183 - Final Kültür Sanat YayınlarıKitabı okudu
Bashilele kabinesindeki erkekler avcılıkla, kadınlar ise geçimlik tarımla uğraşırlardı. Bashilele, yarı göçebe bir toplumdu. Bazı köylerin aynı yerde yüz yıl kaldığı olurdu; bazı köylerde av durduğunda, insanlar hastalıktan kırılmaya başladığında ya da ani bir tehlike hâlinde toparlanıp göç ederdi. Yapımında yaprakları ve palmiye gövdelerini inşaat malzemesi olarak kullandıkları, hanelerden oluşan hafif evler inşa ederlerdi. Göç zamanı geldiğinde ise ailedeki herkes bir duvar ya da çatı panelini başının üzerinde taşırdı. Bir köy, gerçek anlamda, bir gecede ortadan kaybolabilirdi.
Sayfa 67 - Final Kültür Sanat YayınlarıKitabı okudu
Altı milyondan fazla insanın konuştuğu Tshiluba, Kongo’nun resmî dillerinden biridir. Bu dil, Orta ve Güney Afrika’nın büyük bir bölümünde konuşulan dil grubu olan Bantu ailesine bağlıdır. Tshiluba dilinde kelimeler daima sesli harfle biter. Gırtlaktan çıkan hiçbir ses olmadığı için, bu dilin oldukça melodik bir yapısı vardır. Diğer Bantu dillerinde olduğu gibi, kelimeler değişen öne eklerle çoğul yapılır. Öğretin muntu (insan) kelimesi çoğul olduğunda bantu’ya (insanlar) dönüşür.
Sayfa 31 - Final Kültür Sanat YayınlarıKitabı okudu
Belçika Kongosu, her biri farklı kültürlere, kendine özgü dil ya da diyalektlere sahip iki yüz kabileye ev sahipliği yapmaktaydı. Nüfusun büyük çoğunluğunu, X-XIV. yüzyıllar arasında kuzey ve batıdan gelerek bölgeye yerleşen; kimi ortak fiziksel ve dilbilimsel özellikleri taşıyan “Bantu’lar oluşturuyordu. Ancak yağmur ormanları, bölgenin belki de en eski sakinlerinden olan ‘Pigme’lerin yurduydu.
Sayfa 23 - Final Kültür Sanat YayınlarıKitabı okudu
Kongo Nehri, okyanusa döktüğü su miktarı bakımından, Amazon’dan sonra ikinci sırada yer alır. Kongo Nehri’nin debisi öyle yüksektir ki Atlantik’e döküldükten sonra bile, okyanus tabanında derinliği bazı yerlerde bin iki yüz metreyi aşan bir yarık oluşturarak, su altında yüz yetmiş kilometre kadar daha akmaya devam eder. Hidroelektrik teknolojisinin yetersiz olmasına rağmen, Kongo Nehri ve kollarının, dünyanın ihtiyacı olan enerjinin altıda birini sağlayabilecek potansiyele sahip olduğu tahmin edilmektedir.
Sayfa 15 - Final Kültür Sanat YayınlarıKitabı okudu
“Belçika Kongosu”, Orta Afrika’daki geniş bir bölgeye, henüz Belçika’nın bir sömürgesi statüsünde olduğu 1908 ile 1960 yılları arasında verilen isimdir. Daha sonra bu isim “Zaire” ve sonunda da “Kongo” olarak değiştirilmiştir. Belçika’nın yaklaşık Seksen katı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin üçte biri büyüklüğündeki bu eski sömürgenin toprakları, Atlantik Okyanusu’na açılan dar bir ağızdan, doğuda Batı Rifat Vadisi’ni çevreleyen karla kaplı zirvelere kadar uzanır. Sığ bir çanak şeklindeki iç kesimleri ise, dünyanın en büyük tropik yağmur ormanlarından birini barındırmaktadır.
Sayfa 11 - Final Kültür Sanat YayınlarıKitabı okudu
Aslında Topal, Avrupa'nın zamanı kesin olarak ifade etme sistemine sonuna kadar karşıydı; bu sistemin saçma olduğunu düşünüyordu. İnsanlar üzerinde gereksiz yere stres yaratıyordu ve ayrıca anlamsızdı da. Kim güneşin gökyüzündeki seyahatini rakamlarla ifade etme hakkına sahipti ki ? Ayrıca bu hesabı yapan kişi neden güneşin ufukta ilk belirdiği ve akşam battığı an olarak saat altıyı seçmişti ?
Ilkel beynindeki bir şey ona, keskin dişleri ve pençeleri olmasa da bir insanın korkulması gereken bir canavar olduğunu söylüyordu. Fakat bu, yine de lezzetli bir canavardı...
Siz Amerikalılar sanki tüm dünyanın polisiymişsiniz gibi davranıyorsunuz. Hem öyle karışmaya hakkınız varmış gibi de değil, sanki buna mecburmuşsunuz gibi nerede bir sorun varsa hemen bulaşıyorsunuz.