Bir roman okurken sona ulaşıldığında çoğunlukla akılda bir şey kalır. Olay örgüsü oluşturulurken önceden belirlenmiş ve okuyucunun da tahmin edebildiği kitaplarla karşılaşırız çoğunlukla. Kimi romanlar da vardır ki sıradan bir sona sahip olmasına, sıradan gibi görünen gelişmelere sahip olmasına rağmen bir dönemi, bir çağı, tarihi, coğrafyayı, mimariyi, canlı yaşamlarını anlatırlar. Bu kitap da iştw böyle bir kitap.
Birinci Dünya Savaşı yıllarından itibaren ele alınan savaş tarihi, Ortadoğu kültürü, din, aşk gibi konuları bünyesinde işleyen bu kitap ile bir eleştiriyi de elde ediyor insan. Kürtler, Türkler, Araplar, Hintliler, İngilizler, Yahudiler, Ermeniler gibi milletler ve bu milletlerin birbirlerine, diğer milletlerin bu milletlere karşı davranışlarını, tutumlarını içleribde yaşıyormuş gibi anlayabilir insan.
Açıkçası iyi bir roman okudum. Hangi ideolojiden, milletten, etnik kökenden olursanız olun, bu kitapla hem sahip olduğunuz bu özellikleri eleştirecek, sorgulayacak hem de empatiyle yaklaşmayı deneyeceksiniz. Kesin olan bir şey varsa o da bunları en azından aklınızdan geçireceksiniz. Belki de kendi kötü özelliklerinizi görüp içten içe kendinizi kötü hissedecek ama bir an sonra unutacaksınız.